Neoliberal politikalar karşısında işçi sınıfı çeşitli dönemlerde ve ülkelerde bir direniş içerisindedir. Bu direniş işçi sınıfın bilinçine ve örgütlüğüne, ülkedeki somut şartların durumuna göre cılız kalabillirken, bazı yerlerde neoliberal politikalar kısmen de olsa durdurulabildi. Almanya'da Hartz 4 yasaları yürülüğe geçerken, Fransa'daki genç işçilere yönelik hak saldırısı geri püskütülürken, Yunanistan'da bir siyasal bir genel grev hazırlığına girilmiştir. Türkiye'de ise Tekel işçileri onları köleleştiren sisteme ve onun uyguladığı politikalara inat, işçi sınıfının dayanışması takdire şayandır. Bu dayanışma aslında onların tek kurtuluş yoludur. İşçi sınıfı bu baskı ortamında kendi safını belirler ve mücadele içerisinde, hem teorik hem de pratik deneyimler kazanır. Bu bilinç onların ve onlardan sonra gelecek olan kişilerin bu sisteme karşı olan tutumlarını muhakkak değiştirmeye yarar. Aslında bu mücadelenin ne olduğunu, kime karşı, ne için mücadele ettiklerini kavrar işçi sınıfı bu süreçte. Lenin´in de bir çok sefer dediği gibi, fabrikalardaki bir çok duruma ses çıkarmayan işçiler, greve geçtiklerinde beraber mücadele etmeyi ve birlik olmayı ögrenirler.
Önümüzde Tekel işçilerinin sergilemiş olduğu dayanışma ve kararlılık örneği bulunuyor. Onları birer etkisiz eleman haline getirecek olan uygulamalara karşı, 62. günde son derece kararlı bir şekilde direnişe devam ediyorlar. Onların her türlü (maddi ve doğal koşullar) sorunlara karşı bir dayanışma içerisinde bulunmaları, muhakkak güzel günler için bir kıvılcım anlamı taşır. Onların mücadelesi dünya genelinde bir kara bulut olan neoliberal ve kapitalist sisteme karşı insan olmanın bir başkaldırışıdır. Bu başkaldırı Kapitalizmde sadece işçi sınıfının önderlik edebileceği bir isyandır.
İnsanca yaşamak işin mücadele edenlerin böylesine çiğnendiği bu sistemde tek bir kural vardır : Biat etmek ! İşte Tekel işçileri başkaldırdı, sömürüye dur demek için. Onların bu direnişi ayrıca enternasyonal bir dayanışmanın da yolunu açıyor. Avrupa’nın belirli ülkelerinde Tekel işçilerine verilen destek onları daha dirençli kılıyor süphesiz. Ayrıca Türk futbol tribünlerinde açılan pankartlar onların da dayanışma ve mücadele içerisinde işçi sınıfına destek olacağının kanıtıdır. Yani işçi sınıfı mücadele etmeye başladığında ülke ve enternasyonal alanda destekler gelmektedir. Ulusal sınırları bu şekil yıkabilen bir dayanışmanın yolunu açmaktadır işçi sınıfı.
Peki neden Tekel işçilerine destek olmak ve onları bu mücadele içerisinde yalnız bırakmamalı ?
Öncelikle bu çok tartışılan maaş konusuna değinmek isterim. ‘’Bu maaşlar Türkiye koşullarında fazla ‘’ argümanları kesinlikle bu sömürü sistemine ne kadar bağlı olduğumuzun, ne kadar zor durumda olduğumuzun bir göstergesidir. Ülkede asgari ücret açlık sınırının bile altında olduğu halde buna karşı çıkamayan, her yıl yapılan 10 liralık zamların ardından sevinen ama onun ardından gelen zamların farkında olmayan, biat kültürü içerisinde etkisiz eleman haline getirilmiş bireylerin ve toplumun bu duruma sessiz kalmasından kaynaklanıyor bu durum. 4C uygulamasıyla beraber bu işçilerin aslında birer köle haline getiriyor bu sistem. Amaçları maaşları yaşam sınırına kadar düşürmek ve emekten çalarak kendi kârını yükseltmek. Bu bir kapitalist düşünce sistemidir ve insanca yaşamak isteyenlerin emeklerine ve haklarına tamamen aykırıdır. İnsanları yavaş yavaş, gizli gizli mahkum eden bir sistemdir bu. Açıkça ne yapmak istediklerini halka anlatmazlar. Ama medya aracılığı, kuralları, yasalları, değer yargıları, ideolojileri, dinleri ile onları türlü yalanlarla manipüle edip, kartlarını oynarlar. Yaşam standartlarının düşürülmesini sağlaman için, işçi sınıfının diğer kesimlerini TEKEL işçilerine düşman etmeye çalışırlar. Yıllarca savundukları, Ülkenin birlik ve beraberliğini bilerek aslında bölenler olanlardır. Kürtü, Türkü, Lazı, Çerkezi bölen onlardır, işçiyi bölmeye çalışanda onlardır.
İşte burada bize düşen görev işçi sınıfını bilinçlendirmektir. Onların oyunlarını bozmak ve bu mücadeleye atılmaktır. Bu süreç uzun ve sancılı geçebilir, gün gelir umutsuzluğa sürüklenenler olabilir ama sabırlı ve kararlı olduğumuz takdirde bu direniş zaferimiz olacaktır. Devrimci kadroların işçi sınıfının mücadelesinin dinamiklerinden uzak duran bir çok yapılanma yıllarca işçi sınıfını red ederek politika yapmaya çalışırken, kadroları da buna uygun olarak işçi sınıfına tepeden bakan bir hale gelmiştir. İşçi kuyrukçuluğu yapan örgütler ise, işçi sınıfının mücadelesinde, bu mücadelenin siyasallaşması için taleplerin siyasallaşması ve işçi sınıfın konsey, grev komitesi, işçi komiteleri gibi kendi örgütlenmeleri kurması gerektiği noktasında en ufak bir çaba bir harcamamışlardır. İşte tam da bu eksiklik şu durumda TEKEL mücadelesinin kaderi belirleyecek noktadır.
Rojhat Baran
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder