20 Şubat 2010 Cumartesi

NASYONAL-DEMOKRATLAR, “DAYANIŞMA’YA HAYIR” DER

DR. MEHMET ŞEKEROĞLU'NA AÇIK MEKTUP: NASYONAL-DEMOKRATLAR, “DAYANIŞMA’YA HAYIR” DER
08:48 20 Şubat 2010


Tekel direnişinin 6. haftasında, uluslararası dayanışma çağrıları çerçevesinde 14-17 Ocak tarihlerinde Ankara'ya gittim. Ankara'dan Junge Welt (JW) gazetesine bir haber yaptım.

Almanya'da yaşayan‚ eğitimci-yazar’ M. Şekeroğlu çeşitli internet sitesi ve gazetelerde TEKEL direnişiyle ilgili çıkan bir yazımı konu ederek hakkımda saldırgan ve ölçüsüz bir yazı yayınladı.
Şekeroğlu benim Alman emperyalizminin ajanı olduğumu ve bu ziyaretim için para aldığımı ileri sürdü. Bu meynetsiz bir iddia ve tam bir küstahlıktır! Ben EFFAT, Ver.di, NGG ve IG-Metal'den sendikacıların oluşturduğu delegasyona devetle katıldım. Tek Gıda İş sendikasının misafiri oldum, masraflarımı Almanya Gıda Sendikası NGG Dortmund Şubesi karşıladı.

Dahası Şekeroğlu, ben gazetecilik anlayışımla sadece sizin düşmanlığınızı kazanmadım. Emek, demokrasi, barış ve sosyal adalete en az sizin kadar düşmanca yaklaşan ve benim Ortadoğu haberlerimden en az sizin kadar rahatsız olan, Almanya emperyalist politikalarının uygulayıcısı olan Savunma Bakanı tarafından federal parlemento kürsüsünden taciz edilmiş ve susuturulması istenmiş bir gazeteciyim.
TEKEL'de 12.000 işçi ve onbinlerce tütün üreticisi köylüyü etkileyen girişimin, AB giriş süreci yaptırımları olduğunu ve onbinlerce emekçinin özelleştirme ve neo-liberal politikalara kurban edildiğini, özelleştirmelerde ne üretici ne de işçilerin sosyal güvencelerinin ve istihdam sorunlarının konu edilmediğini ve Ankara hükümetinin siyasi teşeronluk yaptığını, Ankara'da söyledim. Tekellerin Avrupası'nın faturalarının emekçilere ödetildiğini belirttim. Ayrıca tekellerin, bankaların ve piyasanın Avrupası'na karşı çıkılması ve ortak mücadele edilmesi gerektiğine vurgu yaptım.

Beni Bertolt Brecht’i tahrif etmekle itham ediyorsunuz. Hayır ben hiçbir şeye dokunmadım. Siz kör milliyetçilik ve lobicilik yapmak yerine, yüzünüzü Ankara'ya çevirseydiniz; Brecht’in dizelerinin ünlü şairiniz A. Kadir’in tercümesiyle, hak arayan demokratların, sendikacıların, işçilerin ve Kürtlerin dillerinde, en az şiirin kendisi kadar müthiş ve coşkulu bir melodiye dönüştüğünü ve Ankara sokaklarını çınlattığını duyabilirdiniz:
‘Kurtuluş yok tek başına yumruktan ve zincirden!
Ya hep beraber! Ya hiç birimiz!’

Elbette bu, Alman işçi edebiyatının ve sosyalistlerinin gurur tablosu. Ve yaşasaydı Brecht'i sevindirecek bir durumdur. Tıpkı Nazım’ın, Alman işçi kültürüne girmesinin Türkiye sosyalistlerini mutlu ettiği gibi.
Derdimin TEKEL olmadığını iddia etmekte ve dayanışmayı küçümsemekte ve karşı çıkmaktasınız. Tesadüfen ‘N. Brauns ismine rastlamışsınız’(!) Torpilli dokrora çalışmanız gibi amatör ve gülünç. İyi bir araştırmacı olsaydınız görürdünüz. Ben AB'nin pek çok politikasına karşı sürekli yazıyorum. Aralık ayından beri de Ankara'da verilen bu mücadele hakkında defalarca haber yaptık. Hatta son dönemlerde günlük haberler yapmaktayız. Bu yayın politikamız, TEKEL işçilerinin sesinin Almanya'ya taşınmasına katkı sağladı. Almanya'da TEKEL ile ilgili JW, sendikalar ve sosyalist basın dışında haber veren maalesef hala yok. Yani AB’nin tekelci basını bir sosyal harekete dönüşmüş, bu görkemli işçi savaşımına sansür uyguluyor, sessizliğe boğmak istiyor. Bu durumdan siz de çok mutlu olmalısınız. Yoksa onları eleştirir ya da TEKEL işçilerini destekleyen dayanışma haberleri yazardınız. Kaldı ki, Almanya'daki Türk gazeteleri, yani kendi basınınız da dayanışma eylemlerinden, sendika ve işyerlerindeki toplantılardan satır bahsetmiyor. Alın AB ajanlığı ve sefil uşaklığın siyasi zemini ve ‘Murtazaların’ çıkarbirliği. Anti emperyalist söyleminizin arkasında anti-kapitalist ve anti-sömürgeci bir tutum yatmıyor. Modern zamanların nasyonal-demokratlarının sınıf dayanışmasına karşı olmasının sebebi de budur.

Kürt meselesi ve sınıf hareketi konusunda övgüyle bahsettiğim gelişmeleri ‘iç işlere emperyal müdahale’ olarak değerlendiriyor ve Alman tarihi ve Hitler faşizmine sosyolojiden uzak ve populist göndermeler yaparak, beni Nazi potitikası izlemekle itham ediyorsunuz.
Siz ‘eğitimci’siniz. Almanya'da Türkçe'nin ders olması ve anadilde eğitim için mücadele ediyorsunuz. Peki Diyarbakır'da açılan anadil kurslarına ne diyorsunuz? Şiddet kullanarak bu kursları yasaklayan, kursun açıcısı olan sendikacıları cezalandırmaya çalışan anlayışa niçin destek veriyorsunuz? Demokrasinin temel değerleri ülkelere ve uluslara göre farklı mı şekilleniyor?
Ve Makyavilistlik her pahasına, hatta şovenizme tutunarak, hem Diyarbakır'da hem de Hannover'deki okullarda da ‘hepimizin Türk olduğu’ ve hepimizin ‘ne mutlu Türküm diyene’ demesi gerektiğini savunmak değil midir.
Türkiye'de Kürtler ve Kürt sorunu yok mu? Yıllardır ana gündem değil mi? Türk devletinin yıllardır sürdürdüğü savaşın, köy boşaltmaların ve yaşanan göçün etkilerinin, metropollerde önce güvencesiz işletmelere, giderek de sanayi işkollarında işçi sınıfı ve sendikalara yansıdığını ve ‘Türk işçi hareketini’ Kürtleştirdiğini kabul etmiyor ve bunun bir zenginlik ve ilerleme olduğundan yola çıkan yaklaşımı aşağılamaya çalışıyorsunuz?
Hitler faşizmi ve onun davasının bugünkü sürdürücüleri işçi sınıfı hareketinin ulusal olduğunu savunur. Oysa işçilerin mücadelesi ulusal farklılıkları reddeden tahakkümcü ve şovenist bir hareket değildir. Farkları ve çokkültürlülüğü kabul eden, onu tanıyan, zenginlik sayan ve eşitliği savunan, dayanışma prensibi üzerinde yükselen enternasyonalist bir harekettir.
Ve siz sayın Şekeroğlu, bu aptalca ve ırkçı karşı çıkışınızla, ülke çapında ve tüm dünyada itibar ve güvenilirliğini giderek kaybeden AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan’a ve AB'nin neo-liberal politikalarına karşı gelişen birleşik mücadeleyi bölme işlevi görüyorsunuz. Erdoğan sizi tanıyor mu bilmiyorum, ama sizi tanımaktan çok memnun kalacaktır.

Gazete haberimi, NSDAP ve emperyalist savaş suçuyla birleştirerek ithamda bulunuyorsunuz. Tarihimiz sadece faşizmin, militarizmin ve savaşın kirlettiği, başka halkları ve düşünceleri yok sayan, onları baskı altına alan, toplu mezarlara götüren kanlı dönemden ibaret değil. Keza, faşizme karşı hayatlarını ortaya koyan onbinlerce komünistin, sosyal demokratın, sendikacı ve din adamının açık ve gizli, barışçıl ve silahlı mücadelelerine de tanıktır. Son noktada ise, İspanya İç Savaşı'na, Paris Direnişi'ne ve Kızıl Ordu'ya katılarak Hitler faşizmine karşı savaşan yoldaşlarımız, demokratlarımız ve sendikacılarımız var. Biz onların mirasçısıyız.
Bu konuda şahsıma yönelik kirli iddianızı, anti-faşist yazılar ve araştırmalarımdan dolayı Naziler tarafından tehdit ve takip edilen, Solingen katliamını protesto için Münih'te onbinlerce kişilik protesto eyleminin düzenleyicilerinden biri olarak size ithaf ediyorum.
Ve yazımı gene B. Brechtin ‘Dayanışma’ şiiri ile noktalıyorum.

Siyah, beyaz,
kahverengi, sarışın!
bırakın boğazlamayı birbirinizi
Halkları konuşun
göreceksiniz!
Nasıl birleştiğinizi.
İleri bakın ve unutmayın
Gücünüzün nerden geldiğini
Tokken ve açken
Varlıkta ve yoklukta
İleri bakın ve
'dayanışma’yı unutmayın

DR NICK BRAUN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder