3 Nisan 2010 Cumartesi

İŞÇİ SINIFININ MÜCADELESİ

1. Devrim statejisi

· Konseyler

İşçi örgütleri

Üretimdeki işçi kontrolü

2. 3. Enternasyonal”in ilk 4 kongresindeki tutum

Burjuva partileri ile çalışma

Geçiş talepleri

Devrimci partinin rolü

Önümüzdeki süreçteki görevler

· Devrim statejisi

TEKEL mücadelesi, dünya ekonomik krizinin Türkiye'de varmış olduğu durumu ortaya çıkartan bir süreç oldu. TEKEL mücadelesi ile birlikte; KENT İŞ, MARMARAY, TARİŞ, ÇİMEN TEKSTİLDE vb. gibi işçi mücadelerinin yükseldiği bir dönemde, solun kendi devrim statejisini yeniden gözden geçirmesinin zamanı gelmiştir. İşçi sınıfının önderliğine soyunmuş olan partilerin teorilerinin ölçüldüğü nokta, onların zor şartlar altında işe yarayıp yaramadığıdır. Eğerki bir teori yükselen işçi sınıfı ve kriz anlarında işe yaramıyorsa, o teoride bir hata vardır. Marksist teorinin kendisini bu noktada diğerlerinden ayıran nokta kesindir, kriz ve yükselen işçi sınıfı hareket dönemlerinde işlevseldir.

Aslında Türkiye'deki bir çok hareket, TEKEL mücadelesinde sessizce dönemi geçirme taktiği uyguladı. Aktif olanlar ise, daha çok TEKEL işçilerinin kurmuş olduğu çadır kentdeki somut dayanışma içerisinde yer aldılar. Burada bir çok işçinin sola karşı olan önyargılarını kırabildiler. Bu yazının amaçlarından biri de TEKEL mücadelesinin getirmiş olduğu tecrüberin ışığında, devrimci partinin ve soldaki diğer teori ve pratiklerin gözden geçirilmesidir.

Somut olarak TEKEL mücadelesinde şu ortaya çıktı; Leninist bir ilke olan, işçi sınıfına bilinç taşıma özeliği, aslında işçi sınıfının siyasal örgütlere bilinç taşımasına dönüştü. Bu da mevcut siyasal örgütlerin böyle bir mücadeleye hiçbir şekilde hazır olmadığının göstergesidir. Hele ki Leninist bir anlayışla olması gereken bir partinin olmadığı, bu basit durumla ortaya çıktı. İşçi sınıfın spontane bilinciyle yaptığı eylemler ve devrimci parti ile arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Ama TEKEL mücadelesinde bu tek yanlı bir duruma dönüşmüştür, çünkü işçi sınıfı var iken, devrimci bir işçi partisi somut olarak yoktur.

Ama asıl konuşulması gerekilen konu, devrime giden yolun nasıl bir yol olduğudur. Bu konuda savunulan düşünceleri ilk başta bir gözden geçirmek gerekli. Türkiye'deki mücadeleyi işçi sınıfının dışındaki güçlerle yapılacağını söyleyen hareketlerin, Tekel mücadelesinde pasif kalması aslında eşyanın tabiatına uygundur. İşçi sınıfını, kapitalizmi aşabilecek tek sınıf olmaktan çıkartıp, diger sınıflar ve mücadelerle aynı dereceye indirme eğilimi var.

Aslında tüm küçük burjuva hareketleri şu noktada birleşiyorlar; İşçi sınıfının mücadelesinin önemi sıradanlaştırma ve işçi sınıfını diğer sınıflarla eşdeğer tutmakta. Anarşist hareket soyut bir insan profili yaratıp, toplumsal değişimlere gerek kalmadan bireyin iç dünyasında yaratılan devrimci süreçleri hedeflemektedir. Şehir gerilacılığını savunanlar ise, gerekli kararlılığa kavuşmuş 'çelik disiplinli' bir örgütlenmenin işçi sınıfının somut durumunu anlamaya gerek kalmadan, öncü gücün önderliğinde devrime gidilebileceğini savunmaktadır. Bu mücadele içersinde 'çelik disiplinli' bu örgütlenmenin mücadelesine destek verilebilecek işçi desteği önemlidir. Küba'da Che ve Fidel mücadele ederken, işçi sınıfı da ayaklanmış ve devrim gerçekleşmiştir. Che ise Bolivya'da işçi komünist partinin Che'ye destek vermemesi ile yaşamını yitirmişti. Yani bu iki mücadele birbirinden iki ayrı dünyanın mücadeleri olarak kavranılmış ve devamı getirilmişti. İşçi sınıfı pratikte ancak öncü güçün destekleyicisi konumuna indirgenmiştir. Bu pasiflik içersinde kavranan işçi sınıfının 'çelik iradaye' sahip olan bu tür küçük burjuva partileri olmadan harekete geçebilmesi düşünülemez. İşçi sınıfının kendi örgütlenmelerini yaratma ihtimalinden bile bahsedilmez.Öncü gücün çelik iradesiyle sosyalizme ulaşacaklarına inanırlar, ama işçilerin TEKEL mücadelesinde kendi grev komitelerini kurabilceğine inanmazlar.

Kır gerilalarını savunan MKP ise TEKEL sürecinde şunları belirtmiştir: ' Halk Savaşının tüm siperlerinde teorik pratik, genel ve somut güncel mücadelemizi geliştirerek ilerleteceğiz.' (MKP 101 nolu açıklama) İşçi sınıfın mücadelesi herhangibi bir siper. Artık işçi sınıfı onlar için devrimi yapacak sınıf değil, şematik kalıpların arkasına sıkıştırılmış formüllerin gerçekliğini (Feodal komprador bürokratik burjuvazi önderliğindeki faşist Kemalist Türk devletine yedeklenen emperyalist patentli işbirlikçi sarı sendikalara karşı da uyanık olmak!!!.) kanıtlamak için gerçeğin çarpıtılarak sunulmasıdır. MKP, işçi sınıfından öğrenmeli derken bile, aslında sadece işçi sınıfından uzakta, soyut slogan atmaktan ileri gidememektedir. Şu sloganları MKP ön plana çıkarmıştır:


''Proletarya Önderliğinde Halk İktidarı Mücadelesinde Birleşelim!

Yaşasın Tekel İşçilerinin Meşru Demokratik Hak Alma Direnişi ve Mücadelesi!

Yaşasın İşçi ve Emekçilerin Birliği-Dayanışma ve Mücadelesi!

Biz Kazanacağız, Halk Kazanacak, Halk Savaşı Kazanacak! ''


Aslında bu soyut sloganlar, basma kalıp sloganların ortaya atılması aslında, işçi sınıfının TEKEL mücadelesinde hiçbir hazırlığı olmayan ve işçi sınıfının bu mücadelesine uzaktan bakanların tavrından başka birşey değildir.

İşçi sınıfının içinden gelişen bir hareket yerine kendinisini işçi sınıfı yerine ikame ettiren öncü güç, gerilla grupları ile yürütülecek bir çalışma geleneğinden kaynaklı bir somut sonuç var. Bu grupların ilgi alanın dışında kalan işçi sınıfının mücadelesine bakış açıları, sol içersinde bir çok kişiyide etkilemiştir. Artık mücadeler, işçi sınıfının mücadelesi ve diğer mücadeler diye fiili ikiye ayrılmış durumdadırlar. İşçi sınıfının devrimci mücadelede belirleyici sınıf olmasının yollarını aramaktan daha çok, kendi güçleri ile devrimi gerçeleştirmek isteyen güçler, işçi sınıfını baştan itibaren 'ekonomik talepler' üzerinden hareket eden bir sınıf olarak gördükleri için, politik mücadeleyi işçi sınıfı dışındaki kendi yapılarına verirler. İki mücadelenin birlikte yürütülmesi konusunda eksiklik oluşur. Politik mücadele fiili olarak partinin eline verilir ve işçi sınıfına ekonomik taleple mücadele etme gömleği giydirilir. İşçi sınıfının içerisinde odaklanmış ve buradan politik mücadele etmeyi kabul etmeyen küçük burjuva örgütleri için iki ayrı dünya vardır. Bunun ilginç örneklerinden biri mesela şudur. TEKEL mücadelesi için yorum yapan aydın Temel Demirer şu demeci verdi:'Dersim'in yüksekliklerinde olan insanlara, Ankara'nın göbeğinde omuz veren işçiler var artık." İki ayrı dünya bir şekilde bir araya gelecektir, bunun için ekstra bir şey yapılmasına gerek yoktur, Dersim dağlarında olanlar elbet birgün işçi sınıfınındesteğini alacaktır ve işçiler onlara omuz verecektir. Bütün bu çarpıklığı bu söz son derece iyi anlatmaktadır. Tüm mücadeleri sınıf ekseninde birleştirilmesi yerine, birbirinden kopuk bir mücadeleler hattı kuruluyor bu şekilde.

TEKEL Mücadelesinde bir çıkış noktasını ise reformist diyebileceğimiz odak noktası oluşturdu. TKP, ÖDP, Halkevleri, EMEP gibi parti ve örgütlerdir bunlar. Çıkış noktaları itibariyle, işçi sınıfının kendi öz örgütlülüklerinin fiili inkarı üzerine kurulmuşlardır. İşçi denetimine ve konseylerine gidecek yol için herhangibi bir girişimleri olmamıştır. Bilinç olarak kitlenin geri bilincine seslenerek, güç kazanılmaya çalışılmıştır.

TKP başkanı Erkan Baş yaptığı konuşmada, TEKEL işçilerini vatanın gerçek savuncusu yapmıştır. Aslında TEKEL işçilerinin kurtuluşunu daha çok vatanı sevmekle bir tutmuştur. Emperyalizmden kopartılmış bir ütopik kapitalist Türkiye'nin hedef olarak işçilere sunulması TKP programını oluşturmaktadır. Ulusal bilinci, işçi sınıfının devrimci bilincinin ana unsuru haline getirilmiştir. TKP mücadeleyi bilinçli olarak AKP hükümetine indirgemiştir, anti kapitalist bir tavır yerine anti AKP tavrı geliştirilmiştir. Türk sermayesi değilde, AKP hükümeti hedefin ana noktasına oturtulmuşdur.

Politik hedefleme olarak TEKEL mücadelesi ve işçi mücadelesinde bir AKP karşıtlığına sıkıştırılmış bir politik hat ile kendini belirtirken, işçi sınıfının atması gereken adımları örgütlemekten bilinçli bir geri duruş vardır. Ortak direniş komitelerini kurmak yerine, kendi tabanların gözünü boyamakdan başka birşeye girişilmedi. Diğer kurum ve kuruluşların kendi politik çalışmalarına uygun olup olmadığı tartışıldı. Kısacası; işçi sınıfının çıkarının önüne kendi parti çıkarlarını koydular.

Genelikle sosyalizm hedefinin olmadığı bir çizgide buluştu bu partiler, sosyalist rejimin temel taşı olan işçi iktidarının oluşumu için gerekli olan adımlardan bahsedilmedi bile. Bir yandan toplumsal talepleri kapitalizmin ötesine gitmeyen talepler olarak sınırlanırken, sosyalizm uzak geleceğin bir hayali olarak kaldı. Halbuki sorun günümüz mücadelesinde sosyalist devrime gidecek olan sloganları atabilmektedir. Reformist hareket olarak nitelendirebilceğimiz bu hareketlerin burada eksik kalmaları bir şans değil. İşçi sınıfının iktidarı yerine ya kendi partilerinin iktidarını koyan (TKP, EMEP) ya da halk iktidarı diyerek; Proleterya diktatörlüğünü ve işçi sınıfını bile utopik gündemlerine almayan bir noktada buluşan (ÖDP, Halkevleri), işçi sınıfının mücadelesinin hakkını verememektedir.

2009 1 Mayıs'ında Kadıköy'de kalıp, işçi sınıfının birliğini sözde savunanlar, aslında TEKEL mücadelesinde işçi sınıfının birliğinin pratik görevlerinden uzak durmayı çok iyi başarabilmişlerdir. İşçilerin mücadelesinde TEKEL işçileri öne çıkmış iken, işçi sınıfı içerisindeki kesimleri harekete geçirebilmek için gerekli olan donanım ve tecrübe eksikliği ortaya çıkmıştır. Taksimin kazanılması için mücadele eden Disk ve Kesk ile solun geri kısmına sırt çeviren, Kadıköyde katılımı doğru sayan, bu iki mücadelenin birleşmesi için atılması için gereken somut adımları, Kadıköy'dekiler atmadığı gibi, işçi sınıfının birliteliğini, sendika bürokrasisin en geri duruşunda gerçekleştirmeye çalıştılar. Taksim için mücadele edenlerin talepleri etrafında, tüm işçi sınıfının genel mücadelesinin taleplerine dönüştürmektir mesele burada. Taksim mücadelesinin dinamiğini, genel işçi talepleri ile birleştirmekten itina ile kaçınan bu gruplar, TEKEL mücadelesinde de bu hatalı tutumlarını devam ettirmişlerdir. İşçi sınıfı değişik katmanlardan oluşmaktadırlar, bunların mücadele içersinde bulundukları seviye farklıdır. Bunların mücadeleye dahil edilmesi ise bir devrimci görevdir. Çoğu mücadele, birbirinden kopuk gerçekleştiği için başarısızlığa uğramaktadır. İşte işçi sınıfının bu çeşitli katmanlarının biraraya getirebilmek için gerekli olan, işçi sınıfının mücadele eden kesminin talepleri etrafında örgütleyebilmektir, yani TEKEL işçilerinin taleplerini, mücadele etmeyen işçi sınıfının katmanların taleplerine dönüştürmek meselesi değildir, yani Kadıköydeki tutumun pratik sonuçları yaşanmıştır. Kadıköy'de işçi sınıfının birliğini, Taksim mücadelesini yürütenlerini dışlıyarak gerçekleştirdiğini zannedenler, aynı pasifize tutumu mücadele eden TEKEL işçilerine karşı takındılar. Bu mücadelede bu örgütlerin seslerinin duyulmaması aslında mücadele eden işçilere karşı tutunan genel çizgilerinin devamıdır.

TEKEL mücadelesindeki alınan çeşitli tutumlar, şu soruyu tekrar tekrar gündeme getirmektedir; Türkiye'de devrimin rotası nedir?

Devrim, politik iktidarın el değiştirmesidir. Sosyalist devrim, sosyalist toplumun inşası için bir adımdır. Yalnız bu sosyalist devrimin kendine has özellikleri vardır. Sosyalistler darbe yanlısı değillerdir, çünkü sosyalistlerin amacı iktidarı partinin ya da bir merkez komitenin ya da daha yanlışı bir önderin ele geçirmesini amaçlamaz. İktidarın ele geçirilme sürecinde belirleyici olan işçi sınıfının bu mücadeledeki aktif konumudur. Bolşeviklerin iktidarı ele geçirdiği süreç içerisinde sovyetlerdeki çoğunluk kendi tarafındaydı. Rusya'da işçi sınıfı, köylülerin desteğiyle iktidarı alabilmiş ve daha sonrasında beyaz ordunun emperyalistlerle olan saldırılarına karşı gelmişlerdir.

Sosyalist iktidara giden yolu, işçi sınıfının aktif katılımı belirliyorsa, bu aktif katılım nasıl sağlanmalıdır? İşçi sınıfının iktidar ile olan ilişkisi bir gün bir yerlerden gelecek bürokratik bir emirle olmayacaktır. İktidarın ele geçirilmesinin öncesinde ve sonrasında işçi sınıfının politik gücünün artması karar mekanizmalarının işçilerin kendi örgütlenmelerine devir edilmesidir aynı zamanda. Bu süreç içersinde hem işçi sınıfının tecrübe kazanması, hem de bilinç olarak işçi sınıfının geniş kesimlerinin öncü kesimi oluşturan partinin bilincine yaklaştırılması sürecidir.


Bolşevik partinin bu sürecteki görevi, devrimci programın işçi sınıfı içinde yayılması ve bu programın etrafında işçilerin örgütlenmesidir. Bolşevik partinin programı ama her zaman her koşul altında işçi sınıfını aynı derece etkilemez, çünkü işçilerin bilinç olarak çok farklı oldukları süreçler vardır. TEKEL işçileri içersinde birkaç yıl önce belki çok dar bir grubu devrimci bir programa çekmek zor bir iş iken, mücadeleye başladıkları zamandan sonra çeşitli sol grupların bu dönem içerisinde işçilerle çok daha iyi bir ilişki geliştirebilecekleri ise aşikardır.

Buradaki hussulardan biri, devrimci bir program ve pratiğe sahip bir partinin çok kısa işçiler arasında örgütlenme fırsatının doğmasıdır. Bilinç olarak işçi sınıfının çeşitli katmanları çok geniş yol izlemektedir. Örnegin toplumda var olan vatan, ulus kavramları, kendi hakimiyetlerini TKP'de devam ettirebilmektedir. Böylelikle işçiler içersinde zaten hakim olan düşüncelere uygun olan düşünceler çok daha kısa sürede rağbet görebilmektedir. Ama mücadele genişlediği sürece, TKP nin ve onun ulusalcı programının aslında gerici bir program olduğu ortaya çıkar. Kalkınmacı ekonomik programın temcilcileri olan bu tür partiler, işçilerin kendi öz örgütlenmeleri ile üretim araçlarını denetimlerine almalarını düşünemez bile. Mücadelenin gelişimi ve bittiği yerdeki genel bilinç seviyesi aslında onların siyasi temsilcilerini de belirler.

Devrimci partinin buradaki görevlerinden biri, gücünün son derece cılız olduğu dönemde bile politik ajitasyon ve propaganda ile kendi programını mücadele şartlarına göre anlatılmasıdır. Ve tamda bu gercekleri, işçi sınıfı içersinde doğruları sayesinde devrimci partinin öne çıkmasını sağlar. 'Kitleyi saran düşüncenin maddi bir güce dönüşmesidir'' (Karl Marx). İşçi sınıfı içersinde uzun bir süre ancak cılız bir kesim tarafından dikkate alınan sloganlar ve talepler mücadelenin gelişmesi ile iktidarı sarsacak bir güce dönüşebilmektedir. O yüzden, mücadelenin düşük seviyelerde seyretiği dönemlerde bile marksistler kendi hedeflerini saklamazlar. Devrimci örgütlenmenin ana gücü siyasal cizgisindeki netlik ve doğruluktur. Reformist, merkeziyetci, gerilacı örgütler, işçi sınıfının bilinci ile alakalı olarak devrimci işçi partisinden daha çok güce ve imkana sahip olabilir. Devrimci partinin görevleri çekirdek bir yapılanma iken marksist talepleri ve analizleri işçi sınıfına anlatabilmektir. Reformistlerle güç dengesizliği mevcut koşullarda olsa bile, bu mücadelenin keskinleştiği dönemlerde çok kısa sürede değişebilmektedir.

Devrimciler en güçsüz oldukları dönemde bile propagandalarını ve ajitasyonlarını yapmaları, işçi sınıfının devrimci parti ve diğerleri arasındaki farkı görmesine yardımcı olur. Sosyalizm taleplerini ve günlük talepleri birbirinden ayıran anlayış bu görevi üstlenemezler.

Sosyal demokrat ve reformistler, sosyalist toplumun taleplerini dile bile getirmeden, günlük talepleri gündeme getirirler.Toplumsal sorunların reformlarla aşılacağına inanan işçi sınıfı bu partilere destek vermektedir. Diğer bir taraftansa, herhangi bir günlük talebi reformizmin batağına saplanmak olarak gören anarşist, sol sapma gruplar soyut bir şekilde devamlı nihai hedefin taleplerinden bahsederler. Ne kadar çok bundan bahsederlerse, o kadar çok devrimci olunacağına inanırlar. Komünizmden bahsetmeyen işçiyi hor görürler ve beğenmezler. Bundan ayrı olarak bu iki ayrı programı yanyana getirip, hem asgari hem de azami talepleri yan yana ekleyince, devrimci bir program oluşturulduğunu söyleyen gruplar da mevcut. Böylelikle gündelik sorunların talebi ile sosyalist toplumun talepleri birbiriyle sadece aynı yazıda yer almaktan başka hiçbir bağlantısı olmayan bir konuma gelirler. Sosyalizme giden yol, günümüzdeki mücadelerdenin taleplerin aynı zamanda sosyalist iktidarın yolunu açan taleplerden geçer.

Tariş mücadelesinde işçilerin mali defterlerinin denetime açılmasını talep etmek sosyalizme giden yolu işaret eden bir talepdir. Bu talep sadece sosyalist toplumda gerçekleşmesi mümkün olan bir talep değildir. Bu talebin gerçekleşmesi için aslında ne politik iktidarın ne de ekonomik altyapının değişmesi zorunludur. Aslında işçilerin gündelik sorunları içerisinde önemli bir soruna da cevaptır; yani fabrikanın kapatılıp, işçilerin atılmasında kimin suçu olduğunu net görmek için haklı bir taleptir. Bu talebin gerçekleşmesi aynı zamanda, fabrikada kimin söz sahibi olduğu noktasında yeni bir aşamanın habercisidir aynı zamanda. Mali defterleri kontrol etmeye başlamak, fabrikadaki giderler üzerine de söz sahibi olmak anlamına gelmektedir. Fabrikanın iflas etmesinde bile hiçbir şekilde sorumluluk almadan işçilerden kaçan patronların teşhir edilmesi, işyerinin işçilere devredilmesinin ve işçi sınıfının bu tür olası girişimlerini destekleyecek bir harekete dönüşmesinin yolunu açar.

Mücadelenin somut şartlarına uygun sloganları seçerken, aynı zamanda bu sloganların kendi içersinde sosyalist iktidarın ögelerini taşımasını seçmekte gereklidir. Uzun bir süre sol 'Genel Grev, Genel Direniş' sloganından başka bir şey atamadı. Aslında bu slogan doğru bir sloganının, içinin boşaltılmış haliydi. Doğruydu çünkü, işçi sınıfının pasifize edilmiş halinden kurtulması ve sendika bürokrasisin etkisini kırabilme imkanını ortaya çıkmasının bir önemli adımıdır. İçi boşaltılmıştı, çünkü işçi sınıfının bu slogana nasıl hazırlanması noktasında herhangi bir somut adımdan bahsedilmiyordu. Genel Grevin hazırlıklı geçmesi için işçi sınıfının geniş kesimleri içinde gerekli çalışmalardan bir adım yoktu. Ortak toplantılar, TEKEL direniş komiteleri kurmak gibi 'Genel Grev, Genel Direniş'in hazırlığını yapacak adımlardan bir eser yoktu. Grev komiteleri gibi unsurlardan bahsedilmiyordu bile. Bu ise doğru bir talebin bile ne kadar içi boşaltılabileceğini gösteriyordu.

Objektif şartlara yapılan müdahaleler ile devrime bir adım daha yaklaşmanın yolu açılır. Politik iktidarın işçi sınıfına geçmesi için, kapitalizmde mevcut olan sorunların sosyalist bir bakış açısıyla değerlendirilmesi gerekmektedir. Kapitalizm, tarihi boyunca bir çok derin ve etkili krizlerini atlatabilmiştir. Kah bunu dünya savaşları, kah bunu sömürge savaşları kah bunu işçi sınıfının daha kötü şartlarda yaşamaya zorlamakla kah faşizme gitmekle atlatabilmiştir. Yani kapitalizmin krizlerinden çıkıp çıkamayacağı konusu kapitalizmin kendi dinamizmine bırakılırsa, bir şekilde atlatabilmektedir. Fakat bir devrimci partinin müdahalesiyle mevcut krizlerden sosyalist iktidar perspektifi çıkması olanaklı hale gelir. Türkiye'de bir çok örgütlenme siyasi kriz çıkartabilmek için suni denge bozulması için siddete başvurulur. Toplumdaki mevcut krizlerin derinleştirilmesi yönünde gerekli adımları atamama, aslında toplumsal objektif şartların göz ardı edilip, yerine partinin işçi sınıfına gerek kalmadan hareket edebildiği ve işçi sınıfının edilgen bir sınıftan öteye gitmeyen görevselliği verdikleri bir politik hat ortaya net bir şekilde çıkar. Ya da mevcut koşullarda sosyalizm mücadelesi olmadığını söylereyerek, burjuva politikaları yapılmasının argümanları çıkartır. Sosyalizm mücadelesi belki devrimci durumun iyice ortaya çıkması ile iyice gün yüzüne çıkar. Onun dışında, sosyalizm mücadelesi ve sosyalizm mücadelesi degil diye ayrımlar yapay ayrımlardır.

Lenin”in bu konudaki görüşlerine bakmak leninist düşünceyi anlamakta yardımcı olacaktır.


''İşte sorun budur! Narodovoltsi için siyasi mücadele deyimi siyasi komplo ile bir ve aynıdır. Burada itiraf edilmelidir ki, P.L. Lavrov bu kelimelerle, Sosyal-Demokratlar ve Narodovoltsi tarafından kullanılan siyasi mücadelede taktikler arasındaki esas ayrılığı cesur bir ferahlıkla ortaya getirmiştir. Birincisinde Blanquist komplocu gelenek korkutucu bir şekilde güçlüdür, o kadar ki, siyasi komplo dışında bir siyasi mücadeleyi akılları alamamaktadır. Mamafih Sosyal-Demokratlar, böylesi bir dar bakıştan suçlu değildirler, onlar komplolara inanmazlar, onlar, komplolar döneminin çok önceden bittiğini, siyasi mücadeleyi komplolar seviyesine indirgemenin bir yandan, onun sahasını son derece kısıtlamak ve diğer yandan en uygunsuz mücadele metotlarını seçmek anlamına geldiğini düşünürler....

Fakat onlar bu mücadelenin komplocular tarafından değil, işçi sınıfı hareketini temel alan bir -devrimci parti tarafından yürütüleceğini her zaman düşündüler ve düşünmeye devam ediyorlar. Onlar, istibdada karşı mücadelenin komplolar örgütlemekten değil, proletaryayı eğitmek, disiplin altına almak, ve örgütlemekten, mutlakiyetin her belirtisin reddeden ve polis hükümetinin bütün şövalyelerini teşhir eden ve bu hükümeti tavizler vermeye zorlayan işçiler arasındaki siyasi ajitasyondan oluştuğunu düşünür...

...onların sosyalizm için mücadele görevini hiç bir zaman siyasi özgürlük için mücadele görevinden ayırmadığını anlayacaktır...

...St. Petersburg İşçi Sınıfının Kurtuluşu için Mücadele Ligası’nın yürüttüğü faaliyet tam da bu türden bir faaliyet değil midir? Bu örgüt, proletaryanın sermayeye ve istibdad hükümetine karşı sınıf mücadelesine hiçbir komplo düzenlemeden önderlik eden ve gücünü sosyalist ve demokratik mücadelenin St. Petersburg proletaryasının tek, bölünmez sınıf mücadelesinde birleşmesinden alan işçi sınıfı hareketi üzerine temellenmiş bir devrimci partinin nüvesini temsil etmemekte midir!...

(Lenin; RUSYA SOSYAL-DEMOKRATLARININ GÖREVLERİ http://www.scribd.com/doc/9583164/Vladimir-lyic-Lenin-Orgutlenme-Uzerine )

Burada Lenin'in karşı çıktığı siyasi çizgi parti ile işçi sınıfının ilişkisini kopartan, parti'nin işçi sınıfından kopuk komplocu bir anlayışa indirgenmiş siyasal çizgidir. Bu siyasi akımların kendini Leninist diye tanımlıyabilmeleri için tek yol şimdiye kadarki siyasal çizgilerinden vazgeçmeleridir. Mücadele şartlarına göre en uygunsuz mücadele metotlarını seçmeleri bu partilerin hala ortak özeliğidir. Mücadelerin ortaklaştığı bir politik program ve örgütlenme yerine işçilerin kaderlerine terk edilerek, kendilerin onlar adına mücadele ettiği bir siyasal hat kurulmaya çalışılmaktadır.

Sorun sol adına iktidarı ele alabilmek değildir salt. Çeşitli örgütlerin iktidarı ele alabildiklerini gördük, sorunun kapitalist ilişkilerinin işçi sınıfı iktidarının kurulması ve kapitalist devletin sönmesi idi. Bu olmadığı gibi kalkınmacı devlet bürokrasisinin kanatları altında gelişen bir ülkeler zinciri karşımıza çıktılar. Biz iktidarın alınamayacağını söylemiyoruz, sadece bu şekil ele alınan iktidarların sosyalist topluma geçişi sağlayacak sosyalist devrim olamayacağını söylüyoruz.

Türkiye'deki sınıf mücadelesi, şu an itibari ile savunma mücadelesidir. İş yerindeki hakların ya da iş haklarının savunulması için çeşitli eylemlikler düzenlenmektedir. Süreçleri birbirinden ayıran politik zihniyetin, sosyalist devrimin gerçekleşmesi için gerekli taktik ve stratejileri belirlemede başarılı olamayacağı kesindir. TEKEL mücadelesi, iş haklarının korunması için başlatılan bir savunma mücadelesidir. Püskürtülen ilk 4/C saldırısının peşinden ne gelecektir? Sadece Hükümetin aldığı hakların bir kısmını geri alma mücadelesi olarak savunmada mı kalacaktır, yoksa bu hakların geri alınması ile beraber şu anki mevcut talepleri aşan taleplerde mücadelenin içine girecek midir? Bunun yapılması ancak, mücadeleri birbirinden ayırmayan, en kücük hak arama mücadelesini sınıf mücadelesinin bir parcası olarak algılayan, hakları savunurken aynı zamanda ileriye atak için taktiklerini ve taleplerini de ortayan koyan bir anlayış ancak, bolşevik parti ismini hak eden bir parti tarafından gercekleştirilebilir.

Taleplerin ve mücadelenin birbiri içersindeki sürekliğini sağlamak devrimci bir partinin görevidir. TEKEL, TARİŞ, ÇİMEN, MARMARAY, TERSANE, MADEN işçilerin mücadeleri vs. ya birbiriyle alakasız zamanlarda ve şartlarda yürütülecek ya da bunlar ortaklaştırılacaktır. Kapitalizmin global krizinin sonuçları olarak Türkiye gibi ekonomileri zorda olan ekonomiler, işçi sınıfının en basit taleplerini yerine getirmekte zorlanmaktadır şu an. Bu ortaklaşma İşçi sınıfının genel taleplerinin ortaya atılması ile beraber; işçilerin konseylerde, komitelerde, ortak komitelerde birbiriyle bağlantılı olarak örgütlenmesi ile de olur. Bu genel talepler, işçilerin işten çıkarılmasının yasaklanması, işçi çıkartan kurumların işçilerin denetimine açılması gibi talepler olabilir.

İkide bir Türkiye'de hükümet solcuları ülkeyi bölmekle suçlar. TEKEL işçilerin aldıkları maaşları bahane ederek, onlar kadar alamayan işçilerin TEKEL işçilerine kin tutmasını sağlayan AKP hükümeti kıskançlık, kin duygularını tetiklemektedir. Milyonlarca insanın asgari ücret ya da onun altında maaşla yaşadığı bir ülkede, bu insanların maaşlarını yükseltmeyip, tam tersine biraz yüksek alanları düşman ilan edip, onları da asgari ücrete ve herhangi bir hak dahi vermeden çalıştırmayı hedeflemektedir.

Sendikal mücadele işçi sınıfının ekonomik talepler çercevesinde önemli bir kazanımdır. Sendikasız işçiler ve sendikalı işçiler arasında bir bilinç farkı baştan bulunmaktadır. Biri ortak mücadele etmeyi reformist bir önderlikle olsa da kabul etmiş iken, diğeri ise ortak mücadele konusunda çekimser kalmıştır. Sendikal kazanımlar işçi sınıfının kazanımlarıdır. Bunların korunması gerekirken, aynı zamanda işçilerin sendikal bürokratlarına karşı kendi denetimlerini ve iradelerini ortaya koymaları gerekmektedir. Bunun içinde sendikal önderliklerin değişmesi gerekmektedir. Türk-İş başkanı Kumlu, TEKEL işçilerinin beklentilerini karşılayamadığı ve mücadelenin gelişen aşamalarında hükümet yanlısı sendika bürokratı karakterine uygun davrandığı için şiddetli tepkilerle karşılaştı. Aslında bu işçilerin mücadele içerisinde gelişen bilinçleriyle, belki bir süre önce kendi başkanları olarak da gördükleri Kumlu'ya tepkilerini yöneltiler. Tekgıda-İş in başkanı Mustafa Türkel ise tepkiler ve omuza almalar arasında gidip geldi. Olayın sorumluluğunu Kumlu'ya yaptığı istifa manevrasıyla bırakan Türkel, işçilerin mücadele içersinde haklarını Kumlu'ya karşı savunan bir cizgide olduğunu göstermeye çalışırken, neden en azından Tekgıda İş’in aktif olduğu işyerlerinde TEKEL işçileri ile ilgili ciddi bir dayanışma oluşturulmadığı sorusu gündeme bile gelmemektedir. Önceki yazılarımda, işçi sınıfının mücadele içersinde hem bürokrasi tarafından harekete geçirilmediğini hem de bürokrasinin bu harekete geçirilmemiş işçi kesimlerini de bahane ederek, kendi pasif cizgilerini haklı çıkartmaya çalışmaktadır. Mustafa Türkel mücadele içersinde klasik sosyal demokrak cizgide bulunarak, açıktan açığa işçinin değilde, AKP hükümetinin yanında alan sendikalara karşıda bir tavır almıştır. İşte bu karşı tavır alış dönemseldir. Birsüre öncesine kadar beraber olan bu bürokratlar, TEKEL mücadelesi içersinde belki geçici de olsa ayrışmak zorunda kalmıştır.

Mücadelenin içinde ileri doğru hamle yapan işçi sınıfı aynı zamanda kendi bürokratlarını ve destekledikleri siyası partileri de hamle yapmaya zorlarlar. İşçi sınıfı ileri hareket etmek zorunda bırakılır. TEKEL mücadelesinde, hükümetin daha olumlu bir tavrı, belki mücadele başlamadan bitmesine neden olabilir iken, artık işçiler için bir çok beklenti yukarı çekilmiş hale gelmiştir. İşçilerin ileri hamleleri, aynı zamanda güven duydukları partileri sınama fırsatı verir. AKP hükümeti kesinlikle TEKEL işçileri tarafından da desteklenen bir partiydi. Bunu bir çok işçi zaten kendisi söylemekteydi. AKP’nin işçilerin beklentilerini boşa çıkartması, TEKEL işçileri AKP bakanlarını, milletvekillerini gördükleri yerde protesto eden bir hale gelmiştir. Türkiye'nin çeşitli illerinde işçiler artık AKP karşıtı eylemlere imzalar atmaktadır.

İşçi sınıfının ileriye hamle yapması, aynı zamanda burjuva partileri ile olan arasındaki bağları zayıflatır. Burjuva partilerine işçilerin duydukları güven aslında mücadelenin başarıyla sonuçlandırılması önünde bir engeldir. Bu partileri güçlü kılan işçi sınıfının içinde bu partilere verilen destektir. Kapitalistlerin sayıca azınlık olmasına rağmen iktidarda tutan onlara işçi sınıfı ve kücük burjuva içindeki destektir. Yani kapitalistlerin yardımcıları var. Yardımcılarının yardımcıları var. İşçi sınıfı içersinde burjuva partilerine karşı olan bu güven duygusu, aslında onların programlarının kendi sorunlarına cözüm getirecegine olan güvendir.

Bu güven aslında boş bir güvendir. TEKEL işçilerinin mücadelenin ilerleyen aşamalarındaki taleplerine bu partiler cevap veremeyecektir. İşçi sınıfı içersinde çalışan devrimci parti, işçi sınıfının burjuva partileriyle olan ilişkisini de değerlendirmek zorundadır. TEKEL mücadelesine destek veren tüm örgütlerin ortak bir TEKEL dayanışma platformunda buluşturulması bu amacı taşımaktadır. Böylelikle azınlık bir grup olarak, işçi sınıfının büyük bir coğunluğunun güven duyduğu partileri dışlamak hatasına düşmez. İşçi sınıfının iradesini hiçe sayarak, kendisini tek temsilci olarak gören ve yaptığı çalışmalarda sekter bir davranışla merkeziyetci yaklaşım, işçi sınıfının mücadelesinin gelişmesi ve güçlenmesi için zorunlu olan ortak çalışma önünde engeldir.

TEKEL mücadelesinde ortak çalışmamak için her türlü pratik ve teorik engelleri sıralayan örgütlerin tersine Leninist tutum, bu partileri işçi sınıfının mücadelesi etrafında toplamaktır. Onları bu ortak çalışmanın dışında tutmak, işçi sınıfının onları tanımasındaki engelleri güçlendirmektir sadece.İşçi sınıfının mücadele organlarında olan İşçi konseylerin de bile Lenin diğer görüşte olan işçi ve partileri ile beraber çalışmayı öngörürken, sol TEKEL mücadelesinde birbirine selam vermemek için tüm politik ve siyasal güçünü kullandı.

Lenin'in işçi konseylerindeki ortak çalışma ile ilgili görüşleri şunlar:

''Neden İşçi Temsilcileri Sovyeti”nin böyle bir merkez olmaması sorusu ortaya çıktı. Cünkü sovyetlerde sadece sosyal demokrat işçiler oturmuyorlar. Bu bir eksi değildir aksine bir artıdır. Biz her zaman dedik ki, sosyal demokrat işçilerinin burjuva devrimci demokratlarıyla mücadeleci ortak çalışması zorunludur diye. Biz onu dedik,fakat işçiler onu yaptılar. Onu yapmaları ise harikadır. Fakat ''Novaya Zhizn' da sosyal devrimci partiye mensup bir işçi yoldaşın sovyetlerin bir partiye dahil edilmesini eleştiren mektubu okuduğumda, beni bu yoldaş işçinin bir çok noktada somut olarak haklı olduğu düşüncesi sardı. Tabiki bir çok konuda bizim ve onların düşünceleri ayrılmaktadır, tabiki sosyal demokratların ve sosyal devrimcilerin birleşmesi söz konusu bile olamaz fakat söz konusu olan da bu değil. Sosyal devrimcilerin düşüncelerini savunan işçiler bizin sarsılmaz inançımıza göre tutarsızdır. Bir taraftan proletaryanın mücadelesini yürütürken, diğer taraftan proleter olmayan düşüncelerini koruyorlar. Bu tutarsızlığa karşı bizim bizim kararlı bir ideolojik bir mücadele yürütmemiz gerekmektedir, fakat bu güncel, yakıcı, hayati , herkes tarafından tanınmı, tüm dürüst insanları birleştiren devrimci mücadelenin zarar görmesini de engelleriz. Bizler sosyal demokratların düşüncelerini sosyalist olarak değil, aksine devrimci-demokrat düşünceler olarak görürüz. Ama mücadele hedefleri bizleri partilerin bağımsızlığımı tümüyle koruyarak ortak yürümeye zorunlu kılmaktır. Sovyetler bir mücadele aracıdır ve öyle de olmalıdırlar. Demokratik devrimi yapmaya çalıştığımızda dürüst ve kararlı demokrat devrimcileri kovmaya çalışmamız bir saçmalık ya da delilik olabilir ancak.Onların tutarsızlığıyla mücadele etmek kolay, çünkü tarih bizim düşüncelerimizi doğrulamaktadır ve gerçeklik te her adımda bunu doğrulamaktadır. Eğer bizim literatür onları sosyal demokrasiyi ögretemez ise, bizim devrim onlara sosyal demokrasiyi ögretecektir. Tutarsız olan işçiler, hristiyan kalıp tanrıya inanlar ve saçma sapan mistizmin taraftarı entellektüellerdir ayrıca,biz ama onları sovyetlerden, hatta partiden de kovalamayacağız, çünkü biz gerçek mücadelenin canlı unsurların marksizm tarafından ikna edilceğini ve canlı olmayan unsurların ise kenara atılcağından eminiz. Kendi gücümüzden ve Rus Sosyaldemokrat İşçi Partisinin içinde marksizmin üstün gücünden biran bile kuşku duymadık.''

http://www.marxists.org/archive/lenin/works/1905/nov/04b.htm )

Ortak çalışma hem TEKEL mücadelesinde geniş kitlelere ulaşma şansı verirken hem de burjuva partilerine güven duyan tabanlarına seslenebilme şansı verir. Burada devrimci partinin kendi programatik doğrularından vazgeçmemesi ama şarttır. Ortak çalışma adı altında, devrimci partinin eleştirilerinden sakınması da bir hatadır. Bu tür çalışma aynı zamanda işçi sınıfının gözü önünde partiler arasındaki farkın ortaya çıkma sürecidir. Şu anki mevcut durumda TEKEL işçileri büyük bir çoğunlukla soldaki partiler arasındaki farkları bilmemekte ya da önemsememektedir. Ortak çalışma burjuva partileri ile devrimci partinin ayrışma noktalarının kitleler tarafından görülmesidir. Kim ciddi olarak işçilerin mücadelesi için gerekli adımları atmaktadır, işçiler bunu ortak çalışmada net bir şekilde görmektedir. TEKEL mücadelesi gibi hayati bir mücadele de bile, hayati öneme rağmen solun önemli kesimleri yan yana gelmemek için her türlü ideolojik bahaneleri yaratmaya çalışırken, bu konuda Marksizm onların bahanelerine izin vermeyecek kadar net.

TEKEL mücadelesi ve şu an bir çok noktada devam eden işçi mücadeleri, mevcut politik grupların işçi sınıfının politik önderliğini yürütemeyeceğini ortaya koymuştur. İşçi sınıfı içersinde bireysel eylemlerle aşamadıkları sorunlara tepki de aynı zamanda, örgütlü mücadelerin yanı sıra verilmektedir. Son iki haftada da bu tür eylemler göze çarpmaktadır, buna iki güncel örnek: İşten çıkartıldığı için bir işçi Hacılar beldesindeki MHP li belediye başkanını öldürmüştür. İşşiz kaldığı için ailesine bakamayan bir işçi intihar için çıktığı çatıdan 3 günlük açlığın sonucu olarak açlıktan bayılmıştır. İntihar etme girişimleri, psikolojik tramvalar, cinnetler kapitalizmin işçiler üzerindeki uyguladığı politikaların bir sonucudur. Ve doğru okunursa aslında işçi sınıfının mücadelesinin bulunduğu şartları da bir şekilde yansıtmaktadır. İşçi sınıfın bu tür eğilimleri ancak örgütlü bir devrimci güçün eksikliğinde umutsuzluğa kapılan işçiler arasında güçlenebilir. Yükselen işçi sınıfı mücadelesinde işçi sınıfını salt devrimci sınıf olarak görmeyenler, onun yerine başka sınıfları ya da ara sınıfları, kendi partilerini koyan zihniyet sınıf ile olan ilişkilerini devrimci bir perspektif ile oturturamaz.

Devrimciler herhangi bir eylem biçimini reddetmezler, eylem biçimlerini işçi sınıfının mücadelesi ile bağlantılı olarak değerlendirirler. Devrimci eylemin biçimi aslında bu noktada eylemin içeriğiyle alakalıdır. Şiddet burada ikinci plandadır. Küçük burjuva gruplar, kendi reformist programlarını üstünü örtmek için, şiddeti devrimci politakanın ana kıstası haline getirler. Halbuki şiddetin reddedilmesi veya kutsanması gibi bir anlayış marksizmde yoktur. Reformistler yaptıkları eylemlerin şiddet unsuru içermediği için sol sapma olmadığını söylerek, küçük burjuva devrimcileri işe yaptıkları eylemlerin şiddet unsurunu taşıdığı için devrimci olarak ilan ederler. Bu hatalı tutumun altında, işçi sınıfının mücadelesinin gerektirdigi eylemleri mecburi biçimleriyle değerlendirmemek yatmaktadır. İşçi sınıfının örgütüsüzlüğünden vermiş olduğu tepkiler ( öldürme, intihar, cinnet) gibi tutumları, küçük burjuva örgütler politize edip, işçi sınıfının örgütsüzlüğün eylem biçimlerini siyasal alana taşımaktadırlar. İşçi sınıfının içinde örgütlü bir güce dönüşmekten daha çok; işçi sınıfının örgütsüz kesimleri arasında palazlanan bu eğilimin devrimciliğini kanıtlamak için, yapılan eylemlerdeki gözü karalığı ve kararlığı ön plana tutulmaktadır. Mücadele eden TEKEL işçisi intihar etmez iken, örgütsüz işçiler arasında intihar eğilimi güçlenir. İşçi sınıfı içersinde örgütlü mücadele eden bir partinin seçtiği adımlar, bu kesiminin yani örgütlü mücadele eden işçilerin eylem biçimleridir.

Devam edecek.

Suphi Toprak

25 Mart 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder