14 Nisan 2010 Çarşamba

Hangi 19 Mayıs? Pontus Rum soykırımı neyi anlatıyor?

Osmanlı çok geniş bir çoğrafya hakim olan bir imparatorluktu. Osmanlı'nın baskısından bıkan halklar peşi sıra bağımsızlıklarını kazanırken, Osmanlı'da 1908 burjuva devriminden sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti kendi politikasını gerçekleştirmek için uygun bir ortam bulmuştu. Panislamizmin ve eski imparatorluğun işlevsizliği artık ortadaydı.

Osmanlı'nın kendi imparatorluk sınırlarını koruyabilmesi hatta belkide bir zamanlar hükmediği bölgelere tekrar kavuşabilmesi için, toplumsal altyapının yenilenmesi gerekliydi. Fabrikaların,tren yolu ağlarının, en son teknolojik savaş gereçlerinin ( tankların ve savaş uçakların kullanılmaya başlandığı bir dönemde bunlar Osmanlı için bir hayaldi) artık savaş meydanlarında boy göstermeye başladığı dönemdi. Emperyalist işgallerin ve sömürülerin döneminde Rusya, Osmanlı,Hindistan, Çin gibi devletler savaşın içersine çekilmeye çalışıldı. Özelikle Rusya ve Osmanlı bu savaş ile birlikte tekrar eski güçlerine kavuşabilmek ve ganimetlerin paylaşımında kazanan tarafta yer alabilmek için savaşa gönülü girdi. Savaşın kazanımları ile birlikte batılı kapitalist ülkelerle olan mesafeyi mümkün olduğu kadarıyla kapatmayı umuyorlardı. Osmanlı askeriyesinin yeniden inşaasını Alman İmparatorluğu üstlenirken, Bagdat'a kadar uzanan bir trenyolu hatı ile buradaki ticari yolların canlandırılması Osmanlı için devasa kazanımlar anlamına geliyordu.

Kemalistler ve ulusal solcular, Osmanlı'nın emperyalizmle olan bu ilişkisini hep tek yanlı görür ve sadece kullanılan bir Osmanlı resmi çizerler, halbuki bu ilişki dengesizde olsa karşılıklıdır. Dengesizdir çünkü güçlü olan emperyalistlerdir. Osmanlının askeri zaferlerle toprak kazanımları bir taraftan çok geniş topraklarda hakimiyet sağlar iken, diğer yandan da hantalaştırmıştır. Özel mülkiyetin osmanlı içersinde devletin kadrolarının ve askerlerinin, daha da önemlisi padişahın elinde toplanması, sanayi devriminden önce batılı ülkelerin burjuva sınıfının ticarete yönelmesi ve güçlenen burjuva sınıfının devletin bürokrasisine ve feodal güçlere karşı iktidarda yerini alması, sanayi devriminde kapitalist ilişkilerin hakim olması, Osmanlı ile Batı ülkelerin arasındaki farkları oluşturmaktadır.

Osmanlı bir süre sonra batılı ülkelerin mallarını alan, aldıkca onlara bagımlı olan bir yapıya dönüşür. Kapitalist sınıfının osmanlı da, tıpkı Rusya'da olduğu gibi, son derece cılız olması Avrupa'da 11. ile 12. ci yüzyılda ortaya çıkan kapitalist sınıfla arasında güç farkını oluşturuyordu. Rusya bu geri kalmışlığını bolşeviklerin önderliğinde sosyalist devrim ile taçlandır iken, Osmanlı, aslında kendisinin devamcısı olan kemalizme geçti.

Osmanlı için 1.ci dünya savaşı yüzyıllardır kaçırdığı kapitalist gelişmeleri çok kısa sürede yakalayabilme şansı yönetenlere göre doğmuştur. Böyle bir ilişki halkaları içersinde İttihat ve Teraki Osmanlının yeniden inşaası gereklidir. Tek bir millet yaratabilmek için azınlıkların bastırılması gereklidir ve bununla beraber Osmanlı'da ticaret ile uğraşan Ermeni ve Rumların yok edilerek, bir müslüman Türk burjuvazisinin oluşturulması gerekmektedir. Devletin hamilik yaparak Kapitalist bir müslüman Türk sınıfın ortaya çıkmasının önünde ilk engeli, Ermeni nufusu oluşturmaktadır. Ermeni tüccarların ortalıktan kaybolmasından sonra, müslüman Türklerin tüccarların rakipsiz kalması ve onların malvarlıkların ve topraklarının paylaşımı da söz konusudur.

Ermenilerin soykırıma ugramalarından sonra Pontus Rumları hedef haline gelmişti. Pontus kelime olarak ''Karadeniz'' anlamına gelmektedir. Soykırım öncesi nufusları 600.000 bin olan Rumların soykırımda 300.000 ile 350.000 Rum katledilmiştir. 1914 yılında 1919 yılına kadar sürsede, cumhuriyet dönemine kadar uzanan 1922 ile 1924 yılları arasında da bilhassa Trabzon'da saldırılar devam etmiştir. Pontus Rumları bunları kendi dilinde Sphagi (katliam) ve Xerisomos (köksüzleştirme) olarak adlandırmıştır. Lozan antlaşmasıyla beraber Türkiye'de yaşayan Rumlar aslında yaşadıkları topraklardan sürülerek Yunanistan'a gönderilmişti. Halbuki Pontus Rumları binlerce yıldır Yunanistan'da değil, Karadeniz'de, Anadolu'da, İstanbul'da yaşıyorlardı. Sadece müslümanlaşmış Rumlar kendi topraklarında kalabildiler. Onlarda Rum olduklarını asla dile getirmeyecek şekilde susmaları şartıyla.
Her sene 19 Mayıs Pontus Rumlarının soykırımı andığı tarihdir. İttihak ve Terakkinin başlatmış olduğu soykırım dalgası, Kemalizmle devam etmiştir. Ermenilerin, Süryanilerin ve Rumların soykırıma uğramasından sonra sıra Kemalizm döneminde Kürtlere gelmiştir. Bir yandan paylaşılan Ermeni, Rum, Süryani malvarlıkları ve topraklarının kemalizm tarafından yasal zeminde organize edilmesi hem tarishsel süreçte bunların yok sayılması hem de türkleştirme politikasının devamı, kemalizmin aslında bu katliamların devamcısı olduğunu gösterir. Asimilasyonun devlet aygıtı tarafından koordineli devam etmesi kemalizmin özeliklerinden biridir.

Pontus Rumların uğramış olduğu soykırımın bu 19 Mayıs'da tartışılması ve gündeme getirilmesi, Türkiye'deki ulusal soruna yönelik bir çözüm girişimi olacaktır. Tarih ile hesaplaşılması, kökenleri ve sonuçları ile ortaya konulması gerekmektedir. Pontus Rumlarının tarihini anlatan müzeler, soykırımı kınayan anıtlar, Yunancadan zamanla farklılaşmış olan Pontus Rumcasıyla yayın yapacak gazete ve medya araçlarına pozitif ayrımcılıkla finansmal destek verilmesi, atalarının yaşadığı topraklara geri dönmek isteyen Rumlara destek verilmesi, bizleri sadece tarihi yargılayan bir noktadan çıkartır, halklar arasındaki kinin bitmesini sağlar.

Suphi Toprak

15.04.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder