20 Şubat 2010 Cumartesi

SOLUN TEKEL İLE İMTİHANI!

Kabul etmek gerekirki, işçi sınıfının mücadelesinin düşük geçtiği dönemlerde, sol partilerin kadrolarının yetiştirmesi zorlaşmaktadır. Deneyimsiz kadroların olması, kendisini ulusal sınırlara pratikte sınırlandırmışi enternasyonal bir örgütlemezi fiili red eden durumda olan örgütler için kaçınılmaz halde idir. Teorik ve Pratik olarak TEKEL mücadelesinde işçi sınıfının mücadelesinine önderlik yapamamaktadır.


TEKEL mücadelesinde soyut 'Genel Grev, Genel Direniş' sloganını uzun süre aşamayan solun, atladığı bir nokta daha var. Taleplerin nasıl gerçekleştirileceğidi konusudur. Bu noktada olayı sadece, mücadele eden işçi sınıfı ve onlara engel olmak isteyen sendika bürokratları arasındaki kendiliğinden olacak bir mücadelenin kaderine terk eden bir noktaya düşmüştür.


TKP mücadeleyi AKP karşılığına indirir iken, ÖDP ve Halkevleri Halk diye tanımladıkları muğlak bir anlayış içersinde, işçi sınıfının farklığını bu muğlaklıkta yok sayarken, solun diğer kesimlerin büyük bir kısmı, TEKEL işçisinin mücadeleye kararlı bir şekilde devam etmesini söylüyorlardı. Halbuki sınıf mücadelesine önderlik etmek isteyenlerin rolü ve sorumlukları çok daha farklı idi. TEKEL mücadelesinin acil görevleri solun aktif müdahalesini beklemektedir.



1. TEKEL mücadelesinin başarıya ulaşabilmesi için, TEKEL işçilerinin taleplerinden sıyrılıp, sınıfın genel taleplerine dönüşmesi gerekir. TEKEL işçileri arasında fiili olarak bölünme tehlikesi ancal bu şekil bertaraf edilebilir.

2. TEKEL işçilerinin kendi içlerinde, mücadelenin ne olması gerektiği noktasında karar mekanizması haline gelen komitelerin oluşması gerekir. TEKEL mücadelesinin şu geldiği konumda bile karar mekanizlarına çok daha geniş söz sahibi olmalarına imkan verecek bir olgunluk söz konusudur.

3. Toplumun önemli bir kesimin harekete geçirilmesi için, TEKEL mücadelesinde işçilerin yanında yer alan tüm parti ve örgütlerin bir araya getirilmesi için aktif mücadele verilmesi gerekli. Avrupa'daki faşistlerin en büyük yürüyüşü Dresden'de ancak 600 tane örgüt, dernek ve partilerin bir araya gelmesi ile engellenebilmiştir. Tüm Almanya'da bu konuda duyarlılık saglanmış, faşistlerin ve polislerin saldırılmasının önüne geçilmiştir. Sosyal demokratlardan, liberallere, kiliselerden, devrimci gruplara kadar çok geniş bir eylem birliği sağlanmıştır. TEKEL mücadelesinde pratikde en az bu kadar genişlikte bir ortak çalışmayı hak edecek önemdeydi. Sekter tutumları, işçi sınıfının birliğini sağlamaktan uzak durmaya çalışmak, bu mücadeleyi olabildiğince geniş bir alana yaymak ve bu geniş platform içerinde mücadele etmek yerine, kendi tabanı vekendi etkinliğinde bir eylemlilik saglayarak, bu şekil bir gelişme çizgisini izlemeyi sol tercih ediyor. Bu şekilde kendi tabanına da biz aslında TEKEL için mücadele ediyoruz mesajı verebiliyor. Ama TEKEL mücadelesinin işçi sınıfı içersinde gelişimi için TEKEL mücadelesine destek veren her örgütün olması gerektiği noktasında geri durulmaktadır. Burada ortak çalışmanın koşulu, tekel işçilerin mücadelesine destek verilmesidir.

4. Reformist partileri ve TEKEL işçilerinin mücadelesininde ortak tavır almak istemeyen örgütleri bu noktada ikna edebilecek tek güç var, o da işçilerin baskısı, o yüzden TEKEL işçileri ile dayanışma komiteleri için ve işçi sınıfının içinde açıktan çağrı yapılmalıdır. Kim ne kadar TEKEL işçilerinin taleplerinin ciddiye alıyor, işçi sınıfının görme imkanı daha çok vardır.

5. İşçi sınıfının geniş kesimlerini harekete geçirmek için onlarla, TEKEL işçilerinin ortak toplantıları sağlanmalıdır. Örneğin Tersane işçileri ile TEKEL işçileri ve bu mücadele destek veren tüm yapıların katılacağı toplantılar düzenmelidir.

6. TEKEL işçilerinin mücadelesini işçi sınıfının en geniş kesimlerine ulaştırır iken, aynı süreç içersinde devrimciler siyasal netlik sağlanmalı. Ortak çalışma içersinde, işçi sınıfının devrimci parti ve reformist partiler arasındaki farkı görebilmesine imkan sağlar.

Suphi Toprak

20.02.2010

TEKEL MÜCADELESİNDE TEK EL OLAMAMAK!

Devrim asla gökten zembil ile inmez, kapitalist sorunlardan bıkan işçi sınıfının sorunları için mücadele etmesiyle başlıyan süreçdir. Bu süreç belirli bir döneme denk gelir, 2008 ve 2009 dünya çapındaki kapitalin ekonomi krizi, başbakanın teğet geçtiğini söylediği ülkede, işçi mücadelesiyle kendisini açıktan ortaya koydu. TEKEL mücadelesi aslında bir düğüm, bu düğümün kapitalistlerin boyununa mı yoksa solun ayağına mı takılacağı solun subjektif müdahalelerine bağlı.

Bu dönemde işçi sınıfının sol politikaya ilgisi artmıştır. Kitleler partilerin ne dediğini dinlemeye başlamıştır. Bir çok genç devrimci mevcut partileri yakından takip ediyor ve bunların dediklerini de sorguluyorlar. TEKEL işçilerinin tek bir fabrikadan değil, ülkenin değişik yerlerinden gelen işçilerin ortak mücadelesi olduğu için soldaki güçlerin bu işçilerle kontağa geçmesi daha rahat olmuştur. İşçi sınıfının mücadelesi ve sol ciddi bir döneme girdi.

İşçilerle beraber çadılarda kalan, onların yanıbaşından ayrılmayan, onların malzeme eksikliğini gidermek için malzeme toplayan, pratik iyi bir dayanışma gösteren bir sol var karşımızda. Bu solun olumlu tarafı. Gündemin sıcaklığı ile, solun yaptığı olumlu işler ciddi bir şekilde dikkat toplar iken, bu bazı yapılanmlara hareketlilk getirdi. Bu hareketlilik sonucunda bir çok hareket kendi partilerini veya örgütlerini ön plana geçirmek için tek başına eylem yapmayı doğru bulurken, kendi pratiklerine zıt bir şekilde işçi sınıfını birliğini savunmaya çalışıyorlar. Kendisinin işçi sınıfın bütünü olmadığını fark etmeden, işçi sınıfın şu durum içersinde geniş kesimlerini harekete geçirmek gerektğini görmeden, kendi kitlesini harekete geçirmeyi ve bunlarla kendini ön planda tutmayı yeterli görmektedir solun bir kısmı.

Sol ve Talepleri

Bu durumu biraz daha irdelemek için, 3 partinin TEKEL için yazılarını irdeleyerek devam edebiliriz. Somut taleplerden daha çok soyut olarak atılan sloganlara ve cözümlere bir göz atabiliriz:
TKP diyor ki:
'4 Şubat günü Genel Grev yapacağız. Tüm ülke “Genel Grev, Genel Direniş” sesleriyle yankılanacak.
Bu ülkede iki çeşit insan yaşıyor: Alnının teriyle yaşayan, kendi emeği ile ekmeğini kazananlar ve başkalarının sırtından yaşayanlar.
4 Şubat günü bu ülkeyi alnının teriyle var edenler grev yapacak. “Biz olmazsak, yatacak yeriniz yok” diyecek. “Tekel işçisinin davası benim davam” diyecek. Yalancıları, asalakları susturacak.
Sen de katıl. Sözümüzü herkese ulaştır.
Sözümüz işçi sözüdür. Sözümüz emekçi sözüdür. Sözümüz alınterinin sözüdür. ' (Genel Grev, Genel Direniş Bildirisi, http://www.tkp.org.tr/bildiriler/genel-grev-genel-direnis) 3 şubat günü yazılan bu bildiride işçinin Genel Grevin başarılı geçmesi için yapması gereken hiçbir adımdan bahsedilmiyor. İşçiyi hareketlendirmek için çoşkulu bire dile sarılış var ortada.

İki Şubat günü yazdığım makaleden bir alıntı:
''Genel Grev için TEKEL işçisi uzun süredir hazır bulunmaktadır. Bu Genel Grev ülke çapında yayılması durumudur. Üretimin ve hayatın durdurulması anlamına gelmektedir. Genel Grev eğer iyi hazırlanmasa, direnen TEKEL işçilerinin moral bozukluğuna uğramasına neden olabilir.O yüzden Genel Grev iyi hazırlanmalıdır. Nedir bu iyi hazırlama? Greve katılacak tüm işkollarının Genel Grev için harekete gecirilmesi gerekmektedir. Toplantılar ve iş kolunda grevlere gidilmelidir. Şu an ilan edilecek Genel Grev TEKEL işçisinin mücadelesinin sonucu olacagından büyük bir kazanımdır. Ama bu durum bile, Genel Grevin iyi hazırlanması anlamına otomatik olarak gelmiyebilir. TEKEL işçileri şu an Genel Grevin ana motoru halindeler, ama Genel Grevin İtfayicilerin, Sağlık emekcilerinin, Kent A.ş İşçilerinin vs. taleplerininde kapsayacak bir şekilde olması gereklidir. İşçi sınıfın birlikteliği ancak bu şekilde sağlanılabilir. Tek başlarına Genel Greve gidemeyecek olan işçilerde bu şekil mücadelelerinde önemli bir noktaya ulaşmış olacaklardır. Böylelikle İşçi sınıfının genel bir mücadelesine dönüşülmesi, hem de Genel Grevin daha etkili sağlanmış olunacaktır. Genel Greve gidecek işçi sınıfı topluca açlık grevine gidemez, ya da işçiler açlık grevinde kalacaklar, ya da Genel Grevin örgütlenmesine girişecekler, o yüzden toplu açlık grevi bir engeldir şu an.

Genel Grevin iyi geçmesinin bir diğer noktasıda, grevlerin olduğu işletmelerdeki grev komitelerinin grevin yürütülmesi konusunda söz hakkına sahip olması, grev komiteleri ayrıca bir il grev komitesinde toplanarak, grevin eksik yanların giderilmesi, savunulması ve süresi konusunda söz hakkına sahip olması. Yani devrimcilerin görevi, Genel Grevin yönetilmesinin işçilere, grev komitelerine devir edilmesi için mücadele etmektir. '' (TEKEL İşçisi ve Genel Grev
http://www.facebook.com/group.php?v=wall&ref=search&gid=230021128448#!/topic.php?uid=230021128448&topic=13206)

ÖDP diyor ki:
' TEKEL işçilerinini çağrısı, yıllardır baskı altında tutulan, susturulmaya çalışılan emekçi sınıfların kendi gelecekleri için mücadele etme çağrısıdır.

Günlerdir her tür zorluğa karşı koyarak direnen TEKEL işçileri yalnızca kendi haklarını değil tüm emekçilerin ve işçilerin, haklarını savunarak mücadele ediyorlar. O yüzden TEKEL işçileri kazanırsa, tüm emekçiler, işçiler, işsizler, yoksullar kazacaktır.

Gün, suskunluğa son vermenin, güvencesizliğe, geleceksizliğe, işsizliğe ve yoksulluğa karşı mücadele etmenin, TEKEL işçilerinin onurlu direnişine sahip çıkmanın günüdür.

AKP, elindeki tüm imkanları kullanarak işçilere saldırıyor. Direnişin içine fitne fesat sokarak parçalamaya, yok etmeye çalışıyor. Aslında onlar hep yaptıklarını yapıyor; yoksulları birbirine düşman edip kendi zenginliklerinin sefasını sürmek istiyorlar. Şimdi bu saldırılara karşı sesimizi birleştirmenin, TEKEL işçilerinin mücadelesini büyütmenin zamanıdır. Çünkü emekçinin emekçiden başka dostu yoktur. Birbirimize sahip çıkmazsak hepimiz birer birer bu sömürü çarklarının içinde karanlık bir geleceğe doğru sürükleneceğiz.

Gördük ki işçiler kendi söz ve eylemleriyle geleceklerine ve haklarına sahip çıktıklarında yer yerinden oynuyor. Yeri yerinden oynatmanın bu sömürü düzenini yerin yedi kat dibine göndermenin zamanıdır.

Şimdi konuşma sırası bizimdir, AKP susacak, zenginler susacak, patronlar susacak, işçiler, emekçiler halk konuşacak. '' (Genel Başkanımız Alper Taş‘ın katılımıyla
BASIN AÇIKLAMASI ve YÜRÜYÜŞE ÇAĞRI http://www.odp.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=1760)

Nasıl büyütülecek mücadele? Mücadeleyi yükseltelim, mücadele edelim gibi sloganlarla hiçbir işçi mücadele etmez. İşçi mücadelesi somuttur ve somut yürütülmek zorunuluğundadır. İşçi mücadelesini yükseltelim sloganı, diğer hedefleri içinde kattığı zaman bir anlam kazanır. Bunu tek başına söylemek aslında hiçbir şey söyleyememinin belgesidir. Mücadele etmek için hiçbir işçi mücadele etmez, somut taleplerine ulaşmak için mücadele eder.

İşçilerin Sosyalist Partisi Diyor ki:
''Direnişçi işçilerin Genel grev şiarı, çarenin ne olduğunu en yalın biçimde ortaya koyuyor. Artık saldırı yalnızca tekel işçilerine değildir, işçi sınıfının bütününe ve tüm ezilenlere yöneliktir. Bu topyekun saldırıya karşı, topyekun bir mücadeleyle karşılık verilmeli, işçi sınıfının üretimden gelen gücü olan genel grev silahı derhal devreye sokulmalıdır. '' (Mustafa Kahya,Tekel İşçilerinin Direnişi, Ezilenlerin Mücadele Birliği için Yol Göstericidir,
http://www.sosyalistparti.org/index.php?option=com_content&view=article&id=666%3Atekel-cilerinin-direnii-ezilenlerin-muecadele-birlii-icin-yol-goestericidir&catid=50%3Ayorum-koeesi&Itemid=1)

İşçilerin Sosyalist Parti'si de Genel Grevin derhal devreye sokulmasını istiyor. Hangi hazırlıklar gerekli, hangi adımlar bu grevin daha iyi geçmesi için gereklidir noktasında hiçbir şey yok.


Aslında bu örgütlerin solun genel bakış açısını yansıtıyorlar. Yükseltilen taleplere dair somut adımların ne olması gerektiği hem göz ardı ediliyor, mücadelenin başından bu yana atılan 'Genel Grev, Genel Direniş' sloganı doğrudur. Şu da bir gerçekki 4 Şubat günü olan grev, ismi konulmasada Genel Grevdir. Genel Grev ismi konulsaydı, nitelik olarak o katılımın üstünde bir katılım olmayacaktı. Bu aynı zamanda işçiler arasında şu soruyu sordurmaktadır, Genel Grev dedik ve aslında oldu, bunun ötesi yok mu? Öyle ise hükümetin sunduğu fırsatları kaçırmayalım. Bu anlayışı doğuran solun eksik taktikleridir.

Sorun somut olarak Genel Greve gitme sorunu değildir, Fransa'da neredeyse gelenek haline gelmiş bir Genel Grev var. Genel Grev devrimci mücadele içersinde bir aşamadır. Bir sonraki aşama ve bir önceki aşamadan ayrıda değildir. Birbirine geçmiş haldelerdir. Ekonomik taleplerden, siyasal taleplere geçiş birbirinden ayrı bir süreç değildir. İşçi sınıfı ekonomik taleplerine ulaşabilmek için AKP karşıtı siyasal bir güçe dönüşmüş duruma gelmiştir. Biri bitice diğeri başlamıyor, biri varken, diğeri de içinde yeşermeye başlıyor. Devrimci görev, Genel Grevin hazırlanması sürecinde, işçilerin grevi yönetilmesi için tek güç haline gelmesi ve işçi sınıfın geniş katılımın sağlanması süreci ile birlikte düşünüldüğünde etkili olabilir. Yani Genel Grev başlı başına hiçbir zaman kurtarıcı olmadı. Nasıl hazırlandığı ve neler bıraktığı önemlidir. Devrimin örgütlenmesi budur, yoksa bu mücadelede kim daha çok ön plana çıkabilmiş konusu değil. Genel Grev sloganı atan örgütlerin, diğer konularda sessiz kalması ve harekete geçmememsi ise şans eseri değildir. Bunun ideolojik kökenleri vardır.

Bir çok sol siyasi hareket, pratik çalışmalarının içersinde işçi sınıfının uzağında durararak mücadele etti. Dağdaki ya da şehirdeki gerila birlikleri, ögrenci ya da kadın hareketi işçi sınıfının yerini alırken, birçoğu işçi sınıfını halk kavramına kurban vererek yoluna devam ettiler. İşçi sınıfının durağan olduğu dönemlerde sadece programdaki ufak ayrılık noktaları, mücadele içersinde devası uçurumlardır.İşçi sınıfının bu tür hareketlerini beklemeyen, hala onun dinamiklerini anlayamamış hareketlerin işçi sınıfın pratik mücadelerinde noksan kalması buradandır.

Türkiye'de bu tür işçi mücadelesinin şimdiye kadar seyrek yaşandığı bir gerçektir. Bir çok yapılanma enternasyonal fikriyatını taşımadığı ve pratiklerinde olmadığı gibi, işçi sınıfının TEKEL gibi mücadelerinden bihaber kalmışlardır. Enternasyonal olmama durumu, türkiye solunun somut bir tutumudur. Dünya Partisi olan Enternasyonal fikriyatına olan bu mesefe, aslında şimdi işçi sınıfına fatura olarak çıkmaktadır. Çünkü kendisine önderlik yapmak isteyen partilerin ezici çoğunluğu enternasyonal işçi hareketinin bir birleşeni değil ve bu tecrübelerden eksik. Bu tecrübe eksikliği karşımıza solun şaşkınlığı ve yetersizliği olarak çıkıyor. Arjantin de 2001 yılında işyerlerini işgal eden işçiler, o dönemki sloganlar, partilerin tutumları, işçi sınıfın tepkileri, Fransa'daki Genel Grevlerin hazırlanması, bu süreç içersinde yerelden tüm ülkeye yayılan bir örgütlenmenin tecrübesi, Yunanistan'daki ekonomik krize karşı ayaklanma aşamasında olan işçi sınıfın içinden çıkan tecrübelere sahip olup olmama, TEKEL mücadelesinde can alıcı bir noktadır.Burada anlatılan tecrübe, diğer ülkeler üzerine bir şeyleri bilme değil, bunu da aşan, o ülkedeki gelişmelerin bir parcası olarak yapılan tartışmalardan bir şeyler ögrenebilme şansına sahip olma. İdeolojik olarak işçi sınıfını kücümseyen yapılar, pratik olarakta enternasyonal sorumluğundan fellah fellah kaçmaktadırlar. İkisinin arasında diyalektik bir bağ bulunmaktadır.

Ortak komiteler yerine, sırf kendilerini gösterebilecekleri eylemleri seçmek

Tekel mücadelesinin başarıya giden yolunun mücadelenin geniş işçi kesimlerine yayılmasıdır. TEKEL işçisinin diğer işçilerle mücadele noktasında engel olmak isteyen hükümet, bu yalnızlığı TEKEL işçilerini bölerek pekinleştirmek istiyor. Bu çemberden kurtuluş, işçi sınıfının diğer kesimleri ile mücadele başlatabilmek. İşçi sınıfının önemli kesimlerini hiçbir parti tek başına harekete geçiremez. Bu ancak işçi sınıfının politik ve sendikal önderliklerinin yan yana gelmesi ile mümkündür. Bu yanyana gelme, tüm ülkeye yayılmış TEKEL dayanışma platformları ile mümkündür. Bunun çağrısı işçi sınıfı önünde yapılmalı ve platformlara katılmayanlar teşhir edilmeldir. İşçi sınıfı içinde olmak isteyen hiçbir kesim böyle bir gerekli çağrıya red cevabı verecek durumda değildir. Çünkü işçi sınıfı bu komite toplantıların içinde olacaktır ve beklentilerini dile getirecektir.

Buradaki hatalı sol sekter tutum üzerine biraz durmak gerekli. Böyle bir işçi sınıfını birleştirecek platform yerine, kendi kısıtlı imkanları çercevesinde kalarak ve kendi profilini de ortaya koyma imkanını sağlıyacağını düşündüğü tek başına çalışma yürütmeye çalışılmaktadır. Kendilerini işçi sınıfın tek partisi görme eğilimi ve sekterlik ile iç içedir burada. Bu sekterlik kırıldığı zaman, bir sonraki sekterlik noktasına ulaşıyoruz, o da kendisine yakın hissettiği gruplarla ortak çalışmalara gitmektir. TKP, EMEP, ÖDP, Halkevleri, genel olarak tek başlarına hareket ederken, ortak çalışma diye bize bu 4 yapılanmanın ortak eylemlerini sunmaktadır. Diğer yandan ise secime blok halinde giren güçleri kapsayan Demokrasi İçin Birlik Hareketi ortak çalışmak için ilk adımlarını atmıştır. Bunlar tek başlarına asla işçi sınıfını temsil etme haklarına sahip değillerdir. Sorun burada solun mevcut güç yapısıyla kendisini işçi sınıfın yegane temsilcisi zannetmesi durumudur. Sorun devrimci partinin kendisini isci sinifi yerine idame etmesi ve onun yerine kimin ona önderlik etmesi konusunda ona söz hakkını bırakmaması. İşçi sınıfı çeşitli katmanlardan ve politik görüşlü kesimlerden oluşur. İşçi sınıfının birlikteliği şu somut koşullarda, bu çeşitli katmanların biraraya gelmesiyle olur.

Burada yapılması gerekilen bu komitelerin en geniş tabana yayılması ve işi sınıfının talepleri için burada mücadele edilmesi. Bu mücadele işçi sınıfının içinde yapılabilceği için, mücadelenin gelişimine göre güç dengeleri çok cabuk değişebilir. İşçilerden genel naif neden bir olmuyorsunuz sorusu, aslında işçilerin kendisine destek veren grupları bir arada görme isteğidir. İşçi sınıfının geniş kesmi şu an devrimci partiler arasındaki farkı görebilmiş durumda degildir. İşçilerle haftalarca aynı çadırda kaldıkları bir devrimciye bir işçi, başka bir sol partinin üyelik formunu doldurduktan ona sonra gelip, ben size üye oldum diyebilmektedir.

Solun bir kesmi ortak çalışmanın koşulu olarak kendi programını aslında dayatmaktadırlar. Kendisine yakın gördüğü güçlerle en fazla pratikte çalışmaktadır. Örneğin CHP yi böyle bir mücadelede düşünmez bile, çünkü CHP işçi düşmanı bir bujuva partisidir. Kendisinin işçi sınıfı içersinde CHP yi teşhir propagandasıyla ters düşündüğüne inanır. İşçilerin olabildilğince CHP'den uzaklaşmasını ister, mümkünse kapısına bile uğramasınlar. İzmir'de en son çıkartılan belediye işçileri ve CHP nin özeleştirmeye verdiği desteklerden yola çıkarak, CHP ile aynı platform da olmayı kabul etmez. Kendisinin CHP yi aşmış olmasını, işçi sınıfı için de geçerli sayar ve onun yerine kendisi karar vermeye çalışır. İşçi sınıfı içersinde milyonlarca oyu olan bir partinin bu mücadele içersinde işçilerin talepleri ile direk karşı karşıya bırakılması konusunda geri durur. Zanneder ki, kendisi CHP yi görmezse, CHP işçilerin gözünde düşer. Geçen 50 gün içersinde CHP içersinde CHP nin bir güç kaybına uğradığını iddia etmek güç olur. Leninist anlayış olan programların ayrı tutulması ilkesini, politik ortak çalışma alanlarının ayrı tutulmasına dönüştürülmesi söz konusudur burada. CHP nin ideolojk olarak eleştirisinden yola çıkıp, onu red ederken, tabanndaki işçilerin CHP ye bir baskı aracı olduğunu unutuyorlar. Anarşistler ve ultra solcular devrimci olmayan kurumlarla çalışmayı bir ihanet, devrimi sekteye uğratmak olarak gördüklerini Lenin defalarca belirtmişti. Yeri geldiğinde burjuva güçleri ile ortak çalışılma zorunluğu vardır, bu devrimcilerin tercihi değil, kapitalist toplumun objektif gerçekliğidir. Anarşist ve ultra sol tutumları bolşevizmin kararlığı olarak kitlelere sunmanın hiçbir teorik ortak noktası yoktur.

Nasıl oluyorda işçilerin önemli bir kısmı devrimci olmayan güçlere oy vermekte ve onlardan beklentiler içersindedir? Bunun objektif olarak koşulları vardır. İşçinin geniş kesimlerinin bilinç olarak bu kesimlerden beklentileri olmasıdır. Örgütlü işçi sınıfı ve sendikalar içersinde de CHP önemli bir yer kaplamaktadır. CHP ile ortak çalışmak, onun suçlarına ortak olmak demek değildir. İşçi sınıfın pratik anlamda birlikteliğinin ilk adımı onu temsil eden ve TEKEL mücadelesine destek veren herkesin komitelerde buluşması gerektiğidir.

CHP ve BDP gibi TEKEL işçilerinin beklentileri olduğu partilere, TEKEL işçilerinin taleplerini somut olarak iletmek gerekli, ülke çapında malzeme kampanyaları başlatılması, meclisin gündeminin TEKEL ile işgal edilmesi, dayanışma komitelerinin yerel de ve ülke çapında bir birleşeni olması, imkanlarını işçilere sunması gerekmektedir. Bazı kesimler tarafından mücadele içersinde olması bile istenilmeyen CHP nin belediyelerinin Ankara'da sunmuş olduğu somut imkanları nasıl açıklayacaklar? CHP nin bu konuda tavır almasını, CHP içersinde işçi sınıfının baskı etkisini görmemektedirler. Onlar için CHP sadece bir işçi sınıfına ihanet içindeki partidir, bize göre ise, CHP işçi sınıfına ihanet içindeki, tabanında işçilerin onu desteklediği bir partidir.

Somut olarak TEKEL mücadelesinin CHP işçilerin hangi talebine cevap vermiş ki yıpransın? CHP yi mücadele eden işçi sınıfıyla yürümesine zorlamanın ik manası vardır. Birincisi işçi sınıfının talepleri konusunda yaptığı olumlu işlerin faydası işçi sınıfınadır. Ankara'daki belediyelerin imkanlarını sunması gibi. İşçi sınıfının talepleri ilerledikce, CHP bu talepleri gerçekleştirmekten uzaklaşır. Bu onun teşhir edilmesinin yoludur. İşçi sınıfına politik olarak reformist, milliyetci kesimler hakim olduğu sürece, devrimcilerin işçi sınıfının bunlarla hesaplaşmasını sağlamak için mücadele etmesi gerekmektedir. Bu partilerin işçi sınıfına ihanetleri göz önüne serilmeli ve bu konuda örgütsel bir titizlik izlenmelidir. Ama unutulmamadır ki, bu partileri defterden silmesi gereken işçi sınıfıdır.

Grev ya da İşçi komiteleri

Mücadeleyi yükseltelim, Genel Greve gidelim şiarlarının altını dolduramayan solun , grevin işçi komiteleri ya da grev komitelerine teslim edilmesi için herhangibi bir politik mücadele yoktur. Troçkist gelenekten gelen çeşitli yapıların dökümanlarında ratlayabilceğimiz bu düşünce, genede tam oturturalamış durumda. Örnegin fabrikalarda işçi komitelerinin kurulması için, işçi sınıfının geniş kesminin harekete geçirilmesi gerekli, onun için TEKEL işçileri ile dayanışma platformlarının en geniş şekilde kurulması gerekli. İşçiler içersinde bu düşüncenin yayılması için, bu konu üzerine tartışılabilir, toplantılar, tartışma paneleri düzenlenebilir. Fabrika komitelerinin kurulması spontane olarak bir noktada oluşan öfke patlamasıda olabilir, ama bunu anlamak ve genişletmek için işçi sınıfı içersinde ajitasyon ve propagandaya şimdiden başlamak gerekli.
İşçi komitelerin kurulması kendi içersinde şartlarının olgunlaşmasını gerektiren bir durumdur. TEKEL mücadelesinin dinamiği, Türkiye genelinde bir günlük greve dönüşebilmiştir, ama işçi komitelerine dönüşebilmesi için daha farklı adımlar da gereklidir. Ülkenin her tarafında ( ya da önemli işçi merkezlerinde ) TEKEL dayanışma komitelerinin kurulması gereklidir. Burada işçilerin mücadelelerini ortaklaştıran talepler yükseltebilmeli, diğer işçi kesimlerini harekete geçirmenin yollarını bulmalıyız.
Fabrika komitelerinin kurulması spontane olarak bir noktada oluşan öfke patlamasıda olabilir, ama bunu anlamak ve genişletmek için işçi sınıfı içersinde ajitasyon ve propagandaya şimdiden başlamak gerekli.

Harekete geçen işçi kesimlerinin, kendi grevlerini ve hareketlerini belirlemesi için onların grev komiteleri kurabilmesini de sağlamalıyız. Bu işe başlarken, sırf işçi komitelerinden bahsetmek olsun diye bahsetmek yerine, direk bunun altyapısı olabilecek adımları işçiler içersinde anlatmak gerekli. Bu adımda, geniş işçi kesimlerinin toplanması ve işçilerle grev komitelerini ( işçi komitelerini) tartışabilmektir. Devrimin hazırlanması durumu budur. İşçi sınıfının mücadelesinin dinamilerinin her gün yeni imkanlar çıkardığı bu günlerde, bu mücadelenin genişlemesi ve sağlamlaşması için bir bolşevik partiye ihtiyaçı daha net ortaya konulmuştur. Bütün bu olanaklar ancak doğru adımlar atılırsa mümkünleşir, sol olan gücünü kend, sekterliğinde ve politik öngörüsüzlüğünde boğarsa, mutlak bütün bu ihtimaller gerçekleşme ihtimalinden uzaklaşacaktır. Bolşevik partinin ve ideolojinin özeliği, kriz dönemlerinde işçi sınıfının mücadelesinde geçerli olmasıdır. Anarşist ya da reformist ulusalcılar gibi teslim bayrağını taşımazlar. Durağan zamanlar da değil, bu zamanlarda bir teorinin geçerliği daha rahat anlaşılır ve görülür.

TEKEL mücadelesi bolşevik partinin yokluğunu her adımda bize belli etmektedir. Sol TEKEL mücadelesinde daha bir çok şeyi ögrenebilir ama bu ögrenme bu mücadelenin gösterdiği gibi, iflas etmiş politik programların terki ve bolşevik partinin açmış olduğu yolda yürümeye hazır, enternasyonalin bir somut bir parcası olmayı kabul eden, işçi sınıfının mücadelesini, reformist, milliyetci partilere, sendika bürokratlarına karşı koruyabilecek, bolşevik partinin devrim teorisi olan sürekli devrim modelini savunarak bir politik gelişime dönüşmelidir. Genç ve zinde güçlerin önünde bu görev durmaktadır.

9 Şubat


Suphi Toprak

TEKEL MÜCADELESİNDE SOLUN MÜDAHALESİ NE OLMALI?

İşçi sınıfının bazı gelişimleri spontanedir. Bunların nasıl sonuçlanacağı kendi içersinde bir çok etkene sahiptir, işçi sınıfın bilinci ve objektif şartlar burada belirleyicidir. Bursa maden ocaklarında ölen 19 işçinin öfkesi kısa sürede tüm ülkeyi sararken, patronu kazayı allaha havale ederek 600 kişiye yemek dağıtarak kendini bu ölümlerden sıyırmaya çalışıyor. İşçilerin örgütsüz olmalarından dolayı, can güvenliği olmadan çalışmaya mecbur kalmış ve kaza sonrasında işçilerin genel pasif acizliği kalmıştır. Örgütlü bir hesap sormaya gecemeyen işciler, toplumda hakim olan ideolojiye boyun eğmek zorunda kalmıştır.

İşçi sınıfın mücadelesinin başarıyla ulaşabilmesi için işçilerin örgütlenmesi gereklidir. Her örgütlü işçi mücadele icersinde aktif katılımının bir temel taşı konumundadır. Ekonomik taleplerle örgütlenme olan sendikaların gücü bile belirleyicidir. Sendikalarn harekete gecirilmesi, sendikalı işçilerde greve katılma oranı göreceli yüksek iken, sendikasız işçiler arasında bu oran düşüktür ( tekstil, inşaat, deri sektörleri gibi) Bundaki ana etken sendikalı bir işçi, tüm sendikaların bu şekil davrandığını bilerek kollektif davranması daha rahat iken, herhangibi bir tekstil atölyesinde, sendikal bir hak mücadelesi için bireysel mücadele etmesi daha zordur. İşçi sınıfın mücadele etme oranı, sadece işçinin o davayı haklı görmesiyle alakalı degildir, o işçinin örgütlü olup olmamasıyla da alakalıdır. TEKEL mücadelesi bu yönüyle bir bu noktanın ortağa çıkmasıdır. Ne kadar iyi bir örgütlenme sağlanılırsa, o kadar iyi bir grev hazırlanabilir.

İşçi sınıfının bilinci kollektifdir. 1 mayıs Taksim tartışmalarında polise karşı direnen işçi sınıfının, kazanmış olduğu güven diğer mücadelere de yansımaktadır. TEKEl mücadelesinin başarısı, diğer bir çok işci kollardındaki işçileri çesaretlendirmektedir. Nasıl yenilgiler işçi sınıfının belleğine kazınıyorsa ( 12 Eylül gibi), zaferler ve mücadeler de işçi sınıfının belleğine kazınmaktadır.

İşçi sınıfı, kendi içersinde çeşitli katmanları barındırır. Örgütlü, örgütsüz, iyi maaş alan, asgari cret veya daha altında çalışan kesimleri kendi içersinde barındırır. Politik olarak da burjuva partilerine yönelik yansımalar yüksektir. TEKEL mücadelesi şu anki güç dengeleri ve mücadelenin geldiği konum bakımından tek TEKEL işçilerinin kararlı tutumuyla çözülecek durumda değil. TEKEL mücadelesini sadece 4-C yi red etme hareketinin ötesine taşımak gereklidir. Böylesi bir hareketi geniş tabana taşıma sonucunda işçi sınıfının birliği sağlanılmış olur.

AKP hükümeti TEKEL işçilerin mücadelesini ve destek eylemlerini engellemek için çeşitli taktikleri denedi. İlk önce TEKEL işçilerine destek verenleri marjinal diyerek, TEKEL işçilerini ve onların mücadele arkadaşlarını ayırmak istedi, işçilerin bu konudaki duyarlı tutumu ve destek veren grupların imkanları çercevesinde yaptıkları olumlu işler bu bölme taktiğini engelledi.
İkinci olarak TEKEL işçilerin sözde çok maaş alarak, onlara karşı işçi sınıfı içersinde egoist bir tavırı yeşertmeye ve güçlendirmeye çalıştılar. TEKEL işçilerinin ve ona destek veren kesmin içinde bu tavır red edildiği için istediği etkiyi gösteremedi. Ama burada izlenilmesi yol, TEKEL mücadelesinin diğer iş kollarındaki hak kazanımına dönüştürecek bir noktaya getirmek. Grev çağrısının ve katılımcılarını ortaklaştırmak. Bu mücadele üzerinden yürüyen bir dayanışma, işçi sınıfının bölme girilşimine engel olabilir. İşçilerin en alt seviyede çalışması değil, işçilerin yaşam standartlarının yükseltilmesi gerekmektedir.
En son olarak hükümet, TEKEL işçilerinin mücadelesini içten bölmek üzere tekrardan harekete geçti. 'Hükümetin TEKEL işçilerinin eylemini sona erdirmek için 4-C statüsünde yaptığı değişiklikler Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. 15 gün içersinde işçilerin işe başlamasını ön gören bu değişiklik, hemen uygulanmalı yoksa atamalar iptal edilecek ve ve yeni bir atama yapılmayacak. Süre konusunda işçilere iş baskısı yapan hükümet, bu ay sonuna kadar beklenildiğini sonra saldırıya geçeceğini belirtiyor. Mücadeleye katılmamış, hükümete yakın duruş sergileyen azınlık bir işçi kesmi 4-C teklifini kabul etmiş.
İşçilerin red ettiği 4-C yi işçilere nimetsiz gibi sunması, mücadelenin şu aşamasında etkili olmayacağı kesin. Ama hükümet baskısının işçi sınıfı içersinde bertaraf edilmesinin yolları nelerdir?
Hükümetin tavrı, ya bizim teklifimiz ya da Hiçbir şeydir anlayışını dayatıyor. Bu tür müdahalelere geliştirilmesi gerekilen tavır, bu hükümetin teklifinin tek alternatif olmadığını ve işçilerin kendi alternatiflerinin olduğunu gösterebilmek. O yüzden tartışmayı işçilerin alternatiflerine yönlendirmek. Hükümetin saldırısına karşı savunma halinde bulunan işçilerin talepleri aynı zamanda bir ilerki adımının talebini de içinde barındırmalıdır. En iyi savunma bazen saldırıdır.
Bir diğer noktada, bu alternatiflerinin gerçekciliğinin işçiler tarafından benimsenmesi, hem sunulan alternatiflerin hükümetin alternatifinden daha iyi olması gerekirken, hem de bunun gerçekleşmesinin imkanlarının altyapısı da hazırlanmalıdır. Bu da taleplerin yapılabilmesi için işçilerin güçlenmesi gerektiğidir. Nedir bu güçlenme?
TEKEL işçilerin mücadelesinde, görüşmelere daha hakim olunabilinmesi için, yapılan görüşmelerin işçilere açık hale getirilmesi ve işçilerden temsilcilerin görüşmelere katılmasıdır. Karar mekanizmasının, mücadele eden işçilere tamamiyle devir edilmesi için mücadele edilmesi gerekmektedir.
Genel Grevin ülkede Genel Grev olarak geçmesi için, diğer iş kollarının harekete geçirilmesi gerekmektedir. Sendikaların bu kollardaki işçileri toplantıya çağırması için baskı yapılması gerekmektedir. Bu çağrı TEKEL işçilerine ve işçi sınıfının tüm kesimlerine duyulmalı. Grevlerin iyi geçmesini isteyen sendikaların, ancak bu toplantılarla grevi iyi bir şekilde harekete geçirebilecekleri anlatılmalı işçilere. Bu tür toplantılar, aynı zamanda işçi sınıfının tüm kesimlerininde katılımıyla olmalı. Mücadele güçlendiği oranda, hükümet geri adım atmak zorunda kalır, eger mücadele sendika bürokratlarının eline bırakılrsa, mücadele zayıflatılırsa, ay sonunu beklemeden bile hükümet saldırabilir. Sadece TEKEL işçileriyle ülke çapında sıkıştırılmış mücadele, TEKEL işçilerinin bir kısmına verelebilecek bir yüksek tazminatla bitirilme tehlikesini de içinde taşımaktadır. Bu tehlikeyi ancak, mücadeleyi TEKEL işçilerine verelebilecek bir yüksek tazminatla bölünme tehlikesinden kurtarır isek, bertaraf edebiliriz. Bu yüzden işçi sınıfının genel bir mücadelesine bu mücadelenin dönüşmesi gerekmektedir. Böylelikle mücadele eden TEKEL işçilerini de bu şekilde bölünmelere karşı koruyabilmiş oluruz.
Hiçbir şekilde sekterliğe prim vermeden, sendikaları, TEKEL mücadelesine destek veren tüm partileri, demokratik sivil toplum kuruluşlarını, ögrenci hareketini, taraftar gruplarını vs kapsayacak şekilde TEKEL işçileri ile dayanışma komiteleri (platformları) kurulmaldıır. İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropollerde ilçe bazında da bu tür komiteler kurulması aşamasına gidilmelidir.
Genel Grev hazırlığının bir adımıda grev komiteleri kurulmasıdır, grev kırıcılarının önlenmesi, grevin savunulması ve nasıl yürütüleceğine bu grev komiteleri karar vermeli. Genel Grevin oluşabilmesi için en önemli adım şu an bu gözüküyor. İşçiler mücadele en iyi şekilde mücadeleye katacak olanlar işçilerdir. Grev sadece iş bırakma ve yürüyüş ikileminden sıyrılmalı, ona göre ajitasyon ve propaganda yapılmalı. TEKEL işçileri her nekadar bu mücadelenin motor gücü ise, Hiçbir araba, tekerleksiz, direkiyonsuz kaportasız tam olarak işlevsel değildir.
Bolşevist partinin eksikliği kendini bir çok noktada, her adımda göstermektedir. Tersane, maden, deri, tekstil işçileri gibi ölümlerin, kötü şartlarda çalışmanın yoğun olduğu sektörler bu mücadeleye şimdiye kadar katılmamıştır. Ki tersane içersinde solun yapılanması göreceli olarak iyi bir seviyededir.
Mücadelenin başından buyana 'Genel Grev Genel Direniş' sloganından öteye gidemeyn, somut olarak adım önermekte ve bunların politik çalışmasını gerçekleştirmekte fiili olarak uzak kalmışlardır. 4 Şubat günü yaşanılan aslında, ismi farklıda olsa 'Genel Grev'di. Mücadelenin hangi noktasında ne değişti? Sorun sadece Genel Grev degil, Genel Grev sadece bir basamaktı, ne bu basamagın taşları yerli yerine oturturuldu, ne de daha sonrası için bir program var ortalıkta.
Sorun burada, bir çok sol örgütlenmenin işçilerin mücadelesinde şaşkın kalması ya da sadece pratik anlamda işçilerle yardım eden kurumlara dönüşmesinde, politik önderlik etmekten, şu anki mevcut yapılar epey bir şekilde uzaklar. Ama TEKEL mücadelesi sola da bir çok şeyi yeniden, sil baştan ögrenme şansı vermektedir.

Suphi Toprak

5 Şubat

TEKEL İŞÇİSİ VE GENEL GREV

Devrimci durumlar, kapitalizmin ortaya çıkarmış olduğu sorunların siyasi bir iktidar sorununa çevrilmesi durumudur. Yani objektif olarak şu an devrime kitleleri yaklaştırabilecek bir durum söz konusu mu? Belki, ama bu böyle olmak zorunda mı? Kesinlikle hayır. Burada belirleyici olan tavır, mücadeleye önderlik eden gücün izlediği yoldur. Devrimci önderlik işçi sınıfının güvenini kazanmadığı sürece, bu mücadelenin hakkıyla bitirilmesi durumu yoktur. TEKEL işçilerini Türk İş başkanı Mustafa Kumlu hala hükümetin elinde teslim etmediyse, bunda kürsüyü ve Türk işi işgal eden TEKEL işçilerinin kararlılığı vardır. Ama bu kararlık kendi siyasi önderliğini daha bulamadı. Bu durum bu şekil sürmeye devam ederse, işçi sınıfın şu an kazandığı bir çok mücadele kazanımı terk edilebilir. TEKEL işçisinin devrimcileşmesi mücadelenin nerede ve nasıl bitirildiğiyle alakalıdır.

Hükümetin ek olarak sadece 22 gün 4c yi ücretlik kölelik düzenini görmesi ile beraber, bugün öglede konfredasyonlar tekrar bir araya gelip, mücadelenin gelecegini konuşacaklar. Şubatın ücünde bir genel direniş ya da ufak bir ihtimal olsa da bir Genel Grev kararıyla sonuçlanması bekleniliyor. Toplu bir açlık grevine gidilmesi de kararlaştırılacak gibi gözüküyor. Solun önemli bir kısmı Genel Grev sloganını uzun bir süredir söylüyor. İşçi sınıfının hangi hedefe gidecegi bakımından bu slogan önemli bir özelik taşımaktadır. Söylenmesi ve işçilerle tartışılması önemlidir. İşçi sınıfının kendi inisiyatifi ve yaratıcılığı da önemlidir. İşçi sınıfının benimsediği adımların yerine getirilmesinde gerekli adımları kendiside yapar. Mücadelesinde kararlı duran TEKEL işçileri kendilerinin istemleri doğrultusunda hareket etmeyen, laf geveleyen Mustafa Kumlu ya karşı kürsüyü daha sonra da TÜRK İŞ i işgal etmiştir. Burada TEKEL işçilerinin kendi inisiyatifiyle olmuştur.

İşçi sınıfının mücadelesinin örgütlenmesi, objektif şartları, işçi sınıfının bilinç durumu, işçi sınıfının kendi inisiyatifini dikkate alarak yürütülmelidir. Çoğu zaman yapılması gerekilen, işçi sınıfının kendi inisiyatifi önündeki engellerin kalkması. Pasif bürokratlar, küçük burjuva, reformist önderlikler bu engellerden bir kaçıdır. Örnegin pasif bürokratlar, işçi sınfının mücadelesini belirli bir alanda kalmasını ister, bunun önüne geçer. Bu durum aslında işçi sınıfının mücadelede zayıf kalmasına yol açar. Mücadele içersinde bunların aşılması gereklidir. Mücadeleye işçilerin bunlara başlaması bir anlamda doğaldır, ki topluma hakim olanlar bu güçlerdir.

İşçi sınıfının içindeki taktikler doğru secilmez ise, bu devrimci kadroların heba edilmesi ile sonuçlanabilir. İşçilerden bir şey olmaz, halbuki biz onlarla günlerce çadırlarda kaldık, ilerde denilebilir, bu da ilerki zamanların yarı anarşist, yarı sosyal demokrat kişilere dönüşeceklerdir. Aslında geçmişin hatalı taktikleri günümüzün harcanmış kadrolarıdır, tıpkı günümüzdeki hatalı tatkiklerin bedelinin olacağı gibi.


MHP, AKP, CHP'ye güvenmiş işçilerle beraber başlanıldı bu mücadeleye. İşçilere bunların ne olduğunu senelerce de sol anlatmaya çalıştı, ama işçilerin önemli kesimleri şu an mücadele içersinde bu partileri görüyorlar ve sınıyorlar. İşçi sınıfının şimdiye kadarki kendi önderlikleriyle hesaplaşması sağlanmalıdır.

İşçilerin hangi unsur olarak görülmesi noktasında, devrimciler arasında kafa karışıklığı ne yazık ki mevcuttur. İşçiler isyan eden ve direnen bir sınıf olarak algılanırken, işçilerin kendilerini, fabrikalarını yönetebileceklerine dair bir güvensizlik vardır. Mücadelenin belkemiğini oluşturan TEKEL işçilerinin görüşmelere dahil edilmemesinden başlayarak işçilerin çeşitli yerlerde ana belirleyici unsura dönüşmesi gereklidir. Buna uygun taleplerin yükseltilmesi gerekmektedir.

Genel Grev için TEKEL işçisi uzun süredir hazır bulunmaktadır. Bu Genel Grev ülke çapında yayılması durumudur. Üretimin ve hayatın durdurulması anlamına gelmektedir. Genel Grev eğer iyi hazırlanmasa, direnen TEKEL işçilerinin moral bozukluğuna uğramasına neden olabilir.O yüzden Genel Grev iyi hazırlanmalıdır. Nedir bu iyi hazırlama? Greve katılacak tüm işkollarının Genel Grev için harekete gecirilmesi gerekmektedir. Toplantılar ve iş kolunda grevlere gidilmelidir. Şu an ilan edilecek Genel Grev TEKEL işçisinin mücadelesinin sonucu olacagından büyük bir kazanımdır. Ama bu durum bile, Genel Grevin iyi hazırlanması anlamına otomatik olarak gelmiyebilir. TEKEL işçileri şu an Genel Grevin ana motoru halindeler, ama Genel Grevin İtfayicilerin, Sağlık emekcilerinin, Kent A.ş İşçilerinin vs. taleplerininde kapsayacak bir şekilde olması gereklidir. İşçi sınıfın birlikteliği ancak bu şekilde sağlanılabilir. Tek başlarına Genel Greve gidemeyecek olan işçilerde bu şekil mücadelelerinde önemli bir noktaya ulaşmış olacaklardır. Böylelikle İşçi sınıfının genel bir mücadelesine dönüşülmesi, hem de Genel Grevin daha etkili sağlanmış olunacaktır. Genel Greve gidecek işçi sınıfı topluca açlık grevine gidemez, ya da işçiler açlık grevinde kalacaklar, ya da Genel Grevin örgütlenmesine girişecekler, o yüzden toplu açlık grevi bir engeldir şu an.

Genel Grevin iyi geçmesinin bir diğer noktasıda, grevlerin olduğu işletmelerdeki grev komitelerinin grevin yürütülmesi konusunda söz hakkına sahip olması, grev komiteleri ayrıca bir il grev komitesinde toplanarak, grevin eksik yanların giderilmesi, savunulması ve süresi konusunda söz hakkına sahip olması. Yani devrimcilerin görevi, Genel Grevin yönetilmesinin işçilere, grev komitelerine devir edilmesi için mücadele etmektir.


2 Şubat


Suphi Toprak

TEKEL MÜCADELESİ NELER ÖĞRETİYOR?

İşçi sınıfın okulundan biri de grevdir. Grev içersinde mücadele işçi sınıfının şimdiye kadar taşıdığı bir çok düşüncenin yeniden gözden geçirilme dönemidir. Mücadelenin her yeni aşamasında yeni görevler ortaya çıkar ve işçilerin bunları aşması için eskiden bir parça daha sıyrılması gerekmektedir. İşçinin şimdiye kadar güvendiği partiler, kişiler ve sendika yöneticileri tarafından yarı yolda bırakılması ve aslında çok iyi bir özveriyle katıldığı mücadelenin bir şekilde kesilmeye çalışılması işçinin bunlardan kurtulma egilimini artırır. Mücadelenin yeni aşamalarında daha önce olanaksız görülen imkanlar ortaya çıkar ve fabrikaların, üretimin işçilerin kontrolüne girmesine ya da ülkede ikili iktidarın yol açılmasına kadar giden bir süreci açar.


Ama bu sadece bir egilimdir ilk başta. Bu egilimin politik bir kopuşa dönüşebilmesi için devrimci bir partinin genel greve dair işçinin mücadelesinin önünü açması gerekmektedir. İşçi sınıfı içersinde bilinç olarak hazır kesimler devrimcilerin politik programını kabul ederler. İşçilerin geri kalan kısmı içinse, devrimcilerin programlarının sınanması gerekmektedir. Bu yüzden devrimcilerin aynı zamanda kendi politik programlarını da işçilere anlatabilmesi gerekmektedir. İşçilere kendimizi saklayarak anlatabilmenin yolu yoktur.

Bolşevik parti ile diğer partiler arasındaki önemsiz görülen bir çok nokta, mücadele işçi sınıfın yükselen mücadelesinde dev ayrılık noktalarına dönüşebilir. Programlarında net bir duruş olmayan bir çok örgütlenme mücadelenin getirdiği somut görevler karşısında yetersiz kalır ve gerici bir konuma düşebilir. Bu yüzden devrimci bir partinin asıl gücünü programı oluşturur, bu program çercevesinde kitleler örgütlenir ve bir ileri adıma götürülür. Bu programın işçi sınıfının mücadelesin yok kılavuzudur. Bunun ortaya çıkartılması, gelişmesi ve uygulanması noktasında devrimci partinin örgütlenme noktası ortaya çıkar. Bir çok hareket yaptıkları işlerden dolayı, işçi sınıfı içersinde örgütlenebilir,( Kampanyalar düzenlenmesi, yardım gereçlerinin toplanması, polis saldıraların karşı işçilerle beraber mücade etmek gibi somut işler de olabilir, işçi sınıfı içersindeki gerici milliyetci ve dinci düşüncelere hitap eden programatik işler de olabilir. ) devrimcileri digerlerinden ayrıyan nokta, hangi talepler noktasında işçileri örgütledikleridir. Pratik ve somut işlerden dolayı işçi sınıfının güvenini kazanmanın eleştirildiği burada zannedilmesin, tam tersine gerekli noktalardan biri de mutlak budur, ama burada işçi sınıfın örgütlenmesi noktasında belirleyici olan hangi program etrafında örgütlendigidir. Tekel işçilerinin geri duruşa sahip kesmi içersinde 'Vatan' kavramı üzerinden örgütlenen veya siyasi faaliyet yürüten bir çok hareket bu geri noktadan işçileri kendilerine çekerler.

Aslında işçi sınıfı mücadelesi içersinde somut görevleri yerine getirmediği için iflas eden bir çok hareket, pasif kalarak olanları geçiştirerek mücadele bittiginde ortaya çıkar ve işçilerim örgütsüz kesmi içersinde örgütlenmeye çalışır. İşçi sınıfın devrim mücadelesi yerine küçük burjuva ahlakcı, kahraman devrimci modelini savunanlar, işçi sınıfın ihtiyaçlarına cevap bulmakta zorluk çekerler. TEKEL işçisi kendi haklarını kendi pratiklerinde savundukları içinö bugün bu seviyedeki bir mücadele ortaya çıkmıştır. İşçi sınıfı yerine kendi partisinin varlığını idame ettiren grupların hiç biri mücadele içersinde başarılı olamaz. Çünkü onlara geri bilince sahip işçi sınıfının harekete geçmesi imkansız olduğu için, kendiler onların yerine harekete geçer, devrimi gerçekleştirmeye çalışılırlar. Sınıf mücadelesi içersinde işçi sınıfın kendisini yönetebilmeyi ögrenme hakkını gasp eden hareketler, işçi sınıfının dinamiklerini anlayamadıkları için kendilerini işçi sınıf yerine koyarlar. Kapitalizmde sunni krizler yaratmanın gereği yoktur, üretimden gelen ve doğasında bulunan krizler zaten mevcuttur, işçi sınıfının bu krizlerde devrimci bir bilinç ile hareket etmesi için mücadele etmek yerine, bireysel terör ile hareket ederler.

İşçi sınıfının mücadelesi somut yürütülür o yüzden işçilere sundugumuz talepler somut ve atılması gerekilen bir sonraki adımı anlatmalıdır. Bu siyasal talepler çevresinde örgütler işçi sınıfı içersinde örgütlenebilmelidir. Tekel mücadelesindeki ana sorunlardan biri de burada yatmaktadır.

Kadrolarının önemli bir kesmini böylesi bir mücadele öncesinde yetiştiren bir parti, böylesi bir mücadelede sağlam durabilir. Dünya işçi tarihi noktasında yetiştirilmiş ve programatik olarak bolşevik duruşta olan kadrolar, mücadelenin getirmiş oldugu somut sorunlar karşısında dogru somut tavır alabilir ancak. Kadının ezilen kimliği ya da ücüncü cins veyahut ezilen ulusların durumu gibi üzerındeki tartışmalardaki geliştirilen dogru tavırlar, devrimci bir partinin bugünkü mücadelede de doğru tavır almasını sağlar. Örneğin işçiler arasındaki bu tür sorunlarda nasıl bir tavır alınmalıdır, noktasın bu tür sorular önem kazanır.

TEKEL işçisi mücadelesinde Genel Grev, Tekel işçisinin hedefi bakımından doğru bir hedeftir. Ama mücadelenin başından sonuna kadar politik duruşunu yaşasın bu kahrolsun şu ikilemine sıkıştırmış hareketler, günlük siyaset noktasında zaafiyet yaşamaktalar. Genel Grev olmadığı için her seferinde daha çok öfkelenmekedeler bu siyasi hareketler. Sendika bürokrasisi ise, Genel Grevin şartlarının olgunlaşmadığını savunarak bunu hep şimdiye kadar erteledi. Sorun burada nerde yatmaktadır.

Tekel işçisi en radikal noktalarında kürsünün ve daha sonra Türk iş merkezinin işgali noktasında doğru tavrı göstermişlerdir. Sorun sadece Tekel işçilerinin radikaleşmesi sorunu degildir. Başından beri olması gereken bu mücadelenin işçi sınıfı içeriden yayılması ve sağlamlaştırılması gerektigidir. Sendika bürokrasisi bu noktada geri durar iken, ( daha sonra Genel Grevin olmamasını buna gene baglayan sendika bürokrasisidir. ) devrimci örgütler geri kalan kesimleri nasıl harekete geçirebilcekleri noktasında eksik kalmışlardır.

Tekel eyleminin gündeme taşınması için gerekli destekleyici eylemler yapılmıştır.SDP nin Burgerking'i destek amaçlı işgal etmesi ya da İzmir'de kendilerini zincire baglaması gibi eylemler dogru eylemlerdir. Buradaki asıl yapılması gereken asıl nokta ise, işçi sınıfının harekete geçirilmesidir. Bu konuda örgütler sadece kendi tabanlarını harekete geçirmekle sınırlı kalmıştır. Sendika bürokrasisinin işçi sınıfının diğer kesimlerini harekete geçirmesi için onu buna zorlamak yerine, pasif bir izleyici noktasına düşmüştür. İşçi sınıfının birliğinin kurulması için bulundukları şehirlerde TEKEL dayanışma komitelerini kurup, işçi sınıfının tüm kesimlerini harekete geçirmek yerine, tüm gruplar kendi içindeki kısıtlı imkanlarıyla başbaşa kalmıştır. İçersinde işçi sınıfını temsil eden veya TEKEL mücadelesini destekleyen tüm partilerin, derneklerin ve sivil toplum kurumların ortak bir şekilde harekete geçirilmesi söz konusu olmadı. Futbol taraftarları arasında ülke geneline yayılan bir dayanışma hareketi, kendi özgül şartlarında rağmen TEKEL işçilerinin arasında ciddi bir dayanışma duygusu yaratmış. Ülkenin her yerinde TEKEL pankartlarını maçlara taşıyan ya da Ankaragüçü GS macında olduğu gibi işçilerle beraber 4c ye karşı tavır alan Sokak grubu, işçilerle moral verebilmesı açısından önemlidir. Ama bu sadece olabilceklerin ufak bir göstergesiydi. Toplumun politize olmasının bir parçasıdır bu. Grev ve TEKEL üzerine bir çok tartışmalar bu gruplarında gündemine girmiştir. Statları dolduran aslı olarak işçilerdir ve statlar ülke tarihinde ilk defa emek dünyasına bu kadar yakınlaşdılar.

Yani burada sadece ufak bir prova vardı, ülke geneline yayılmış bir harekete geçirilmiş işçi sınıfı, Genel Grevin ana şartını oluşturur ve bu konudaki gerici argümanları çok rahatlıkla alaşağı edebilirdi. Bunun olmasının objektif koşulları vardı. Subjektif bir müdahale gerekliydi, bu eksiklik, Troçkinin 'İnsanlığın sorunu önderlik sorunudur' sözünü dogrulamakatadır. Somut olarak genel grevin olması için görev üstlenmeden, ülke çapında TEKEL dayanışma komiteleri kurmadan, liman ve trenyolu gibi önemli sektörler arasında grev için çalışma yürütmeden, bu sloganın ayakları havada kalmaktadır.

TEKEL işçisinin mücadelesinin genele yayılması ve işçi sınıfının diğer iş kollarınında bu mücadele de edilmemesinin ne gibi politik zaafiyete açtığını hükümetin argümlarının geçerlilik bulmasında da görebiliriz. Tekel işçisinin haketmeden yüksek maaş aldığını iddia ederek, çalışma yürüten hükümetin argümanları cözebilecek en iyi yol hangisidir? İşçilerin borda kağıtlarının gösterilmesinden, üretimde harıl harıl çalışan TEKEL kadınların videolarından, TEKEL in özeleştirmenin ve şimdiye kadar ki kapitalist hükümetlerin ortak çabasıyla bu hale getildiği haklı argümanlara rağmen hükümetin argümanları kendine işçi sınıfı içersinde de yer bulabilmiştir. Cünkğ sorun sadece bazı şeylerin anlatılması değil, işçi sınıfının bir tecrübe kazanması gerektiği sorunudur. Kürt hareketinin kendi dinamiklerini saymaz isek, Türkiye de hak kazanımları için ortak mücadele etme kültürü epey zayıf bırakılmıştır. Ancak mücadelenin yükselmesi ile beraber bu kültür de değişiklik olur. Topluma hakim olan egoizm, işçi sınıfının ortak mücadelesinin zayıflamasıyla daha çok yayılır. TEKEL işçilerine karşı duyulan egoizm buradan kaynaklanmaktadır. Bunun önüne nasıl geçilebilir? Ancak işçi sınıfının degişik iş kollarındaki mücadelet ortaklaştırabilinirse ve geri kalan kısmı mücadele için harekete geçirilip, grev mücadelesinde karar veren unsurlardan birine dönüştürülse, bu egoizm, işçi sınıfının dayanışmasına dönüşür. Yani sendikaların izlemediği bu yol, hükümetin en çok saldırdığı konu olmuştur.

Kitlelerin mücadele için harekete geçirilmesi ile beraber onların sadece pasif eylemci olarak kalmaması için onların karar mekanizmalarında belirleyici noktalara geçirilmesi gerekli. Burada işçi sınıfın içindeki tüm hareket ve partilerin katılımı sağlanmalıdır. Sadece 'solcuların' olduğu bir ortak çalışma platformu şu şartlarda işçi sınıfının birliğini saglıyamaz. İşçi sınıfının güven duyduğu tüm partiler ve dernekler bu çalışmada yer almalıdır, ona bu güveni veren işci sınıfı ise, onlara hesabı kesmesi gereken gene işçi sınıfıdır, o yüzden işçi sınıfı içerideki hesaplaşmayı işçi sınıfı yapar. İşçi sınıfın bu kesimleri kendi temsilcisi gördüğü sürece, bizim onlar olmadan siyaset yapma ya da işçi sınıfının birliğini saglama şansımız yok.

İşci sınıfı bu önderliklerden kurtulamadığı sürecede, bunlar işçinin kendi sosyal ve emek haklarını almasında engeldir. Bu birlik içersinde, bizler sırf birliği koruyalım diye, diger hareketleri eleştirmekten vazgeçmememiz gereklidir. Hakim olan düşünce, şu kritik dönemde hepimizin beraber olması, eleştirmekten uzak durulması ya da sadece Hükümetin eleştirilmesinin doğru görüldüğüdür. Aslında tam da kritik dönemde, kitlelere yapılanların yorumunu yapan, eleştrisel tavır alırken, ortak çalışma kültürünü yaşatmak gereklidir.

Bu konuda TEKEL işçilerin haklı talebi Genel Grevdir. O zaman biz Genel Grev için bu birliğin tüm parçalarından Genel Grevin gerçekleştirilmesini talep ederiz. Burada bu talep edilen partiye duyulan bir güven ya da onun politikasının böyle bir politikası olduğuna inanılması durumu yoktur. Burada sadece kitlelerin beklentileri olan partinin, kitlerle beraber bu partinin sınanması gerektigidir. Bu partilerin işçi sınıfının baskısıyla izlediği doğru adımlar, işçileri Genel Greve bir adım daha yanaştır iken, kendi burjuva programını açığa vuran adımlardan ya da yapmadığı işlerden dolayı kitlere teşhiri kolaylaştır. İşçi sınıfı bu dönemde kendi önderliklerini çok kısa sürede degiştirlebilir.

Mücadelerin cizgisi asla düz değildir, bu mücadelerde objektif şartlar içersinde subjektif müdahaleri yapabilen bolşevik parti, ancak TEKEL işçisinin kazanımların en yüksek seviyede olmasını sağlar. Diğer türlü ekonomik tabanda sıkışmış bir sonuç çıkar. Spontane harekete geçebilen işçiler, politik mücadele içersinde bir devrimci partinin önderliği altında ancak doğru adımları atabilir. O yüzden bolşevik partinin bu mücadele içersinde de örgütlendirilmesi ve burada çıkan durumlardan ve deneyimlerden doğru sonuçları çıkartmak gerekmektedir

Türkiye genelinde Hükümet ile yapılacak görüşme öncesi işçi sınıfın diğer kesimlerin, partilerin kitlerin toplanılması zorlanmalıdır. Burada hükümetin önersi, şimdiye kadarki gelişmeler ve neler yapılmalı konusu tartışılmalıdır. Hükümet ile olan görüşmelere, TEKEL işçilerinde izleyebilceği bir şekilde canlı yayınla herkesin seyredilmesi gereklidir. Ayrıca TEKEL işçilerinin yapacakları toplantıda, belirlenecek TEKEL işçilerinde katılması gereklidir. Aralığın ortasında bu yanı mücadele eden insanlar, bu mücadelenin nasıl bitireceğine de direk katılımla karar vermeyi çoktan hak ettiler.

Suphi Toprak

30 Ocak 2010

TEKEL´e dair bir soru

Soru : Gerek oradaki arkadaşlarımızın görüşü gerekse yerelllerde yapılan toplantılarda konuşulan tükiş ve tekgıda-iş in bundan sonraki süreçte pek etkili olamayacağı ve kaçmak için bahane aradığı düşünülüyor

Olası böyle bir ihtimale karşı düşünülen nedir ?


Cevap :

Merhaba,

bana yazdığın e postada, genelde ve yerelde Türk iş ve tekgıda iş bundan sonra pek etkili olamayacağını ve kaçmak için bahane aradıklarını arkadaşlarınızın düşündüğünü, olası böyle bir ihtimale karşı düşünülen nedir diye bana sormuşsun.

Sorun burada ilk önce neyi kimden bekliyoruz. Konuya burdan başlamak sanırım. Sendikalist bir hareketin gelebilcegi noktalar kısıtlı ekonomik taleplerdir. Ve bu hareketin içersinde işçilerin önderliğni bu sendikalardaki yönetici sıfatını kazanan bürokratlar yürütmektedir. Bunların bir kısmı işçilerle beraber yürümeye hazır iken, önemli bir kısmı bu mücadelenin en alt kazanım seviyesinden itibaren bitirmeye çalışmaktadır?

Peki nasıl oluyorda, dışardaki TEKEL işçileri genel grev için dürenirken, Genel grev bu şekil hala uzak bir ihtimal diye durmaktadır. Neden mücadelenin bu seviyede bitme tehlikesi var?
Sendika hareketinin önderliği genel olarak kendi tabanlarını harekete geçirmekten uzak ve bunun içinde gerekli adımları atmaktan da uzak.

İşçilerin belirli bir kesmi bu bürokratları seçmişler. Bunların genelikle mücadelenin düşük olduğu dönemde başa gelmişlerdir, Mustafa Kumlu şu an TEKEL işçilerinden herhangibi bir destek bulamaz. Mücadelede TEKEL işçileri için sınıfta kaldı. Yalnız işçilerin bu dönemde, önderliklerini değiştirmesi gerekli. Bunu ama sadece yönetimleri kötüleyerek ya da neden Genel Grev hala olmadı beklentisiyle olmaacağını bilmek gerekli.

Bir çok devrimci grup, soyut sloganlarla mücadele içersinde yer alıyor, kahrolsun şu yaşasın bu ikilemi işçi sınıfının bilincini şu somut durumda ileri götürmek için yeterli degildir. Somut adımlar üzerine solun söylediği şeyler çok azdır. Mücadeleyi ileri taşımak için genel grev şart idi. Ama bu genel greve gidilmesi için gerekli adımlar pratik ne? Şartlar nasıl olgunlaştırılır? Birincisi işçi sınıfının çeşitli katmanlarını ve işçi sınıfı ile dayanışan parti ve toplumsal kurumların toplantıya cagırılmasıdır. Taraftar grupları aslında bunun bir ön hazırlığı idi. Mücadelenin yürütülebilmesi için sendika önderliğinin çizdiği sınırlar aşmak gerekli, çünkü aslında onlar aşıldığında, işçi sınıfının birliği saglanılmış olmalıdır.

İşçilerin bilinçlerinde hala ciddi bir şekilde belirli partilere güvenleri var ise, bunların somut da test edilmesi gerekli, işçilerin genel grev istegi için CHP, BDP gibi partilerden somut olarak görevler beklemek gerekirdi, cünkü işçilerin önemli bir kesmi bu iki partinin işçiler için bir şeyler yapabilcegine inanıyor, biz ise bunun böyle olmadıgını söylüyoruz, ama burada işçilerin kendi deneyimlerini toplaması gerekli. Bizler onlar adına kimlere güvenecegini veya güvenmeyecegine karar veremeyiz, sadece bu partilerin onların beklentilerini boş çıkartacıgını bildiğimiz için, onlara görevler yükleriz, bu o partilere güvendiğimiz anlamına gelmez, sadece işçi sınıfının bu partileri pratikde denemelerine fırsat vermektir.

Aynı işçilerin, güvendikleri partiler ve sendika yöneticilerini aşması gereklidir. Bu ise coğu zaman pratik adımlarla olur. Hiçbir işçi sosyalizm için ayaklanmaz, bu ancak bilinç olarak öncü kesimde olur. Sorunun bir kısmı, Mustafa kumlu ve Türk İş in yöneticileri ise, diger kısmıda bunun aşılması için pratik sorumluktan kacınan devrimci güçlerdir.

Devrimci bir partinin fiili eksikliği, işçi sınıfının bir çok kesmini harekete geçirmekte, ve mücadeleyi ortaklaştırmakta ve bir sonraki adımın secilmesi konusunda belirleyici olmuştur. İşte bu noktada mevcut şartlar devrimciler gerekli sınavı verememişlerdir. Sorun işçi sınfın bütünlüğünü saglar iken, devrimci bir partinin siyasi olarak önderliği almasıdır.

Sendikalar hükümetin bazı noktalarda geri adım atmasıyla antlaşmaya hazır olduklarında hem fikirim. Ama sorun bu mücadeleyi kim nasıl bir adım noktasına götürecek. Sanırım bu TEKEL mücadelesi yıllarca Türkiye de bir çok tartışmanın merkezinde olacak.

Ama asıl yapılması gerekilen noktalarda biri de, yapılan tüm görüşmelerin işçilere açık bir şekilde yaptırılması. Kapalı kapılar arkasından çıkartılarak işçilere bildirilmesi. Önümüzdeki Birkaç günde diger kollardaki işçilerle toplantılar yapılmalı ve TEKEl gündemi ile konuşulmalıdır. Devrimci örgütler bir kordinasyon calışmasına girererek, böyle bir çalışmayı başlatmaldırlar. Bunlar somut adımlar olarak karşımızda duruyor ve işçi sınıfının kaderini belirleyen sorulardır. Cözümü kitle mücadelesinde kendini kanıtlamış bir devrimci partidedir.

Suphi Toprak

NASYONAL-DEMOKRATLAR, “DAYANIŞMA’YA HAYIR” DER

DR. MEHMET ŞEKEROĞLU'NA AÇIK MEKTUP: NASYONAL-DEMOKRATLAR, “DAYANIŞMA’YA HAYIR” DER
08:48 20 Şubat 2010


Tekel direnişinin 6. haftasında, uluslararası dayanışma çağrıları çerçevesinde 14-17 Ocak tarihlerinde Ankara'ya gittim. Ankara'dan Junge Welt (JW) gazetesine bir haber yaptım.

Almanya'da yaşayan‚ eğitimci-yazar’ M. Şekeroğlu çeşitli internet sitesi ve gazetelerde TEKEL direnişiyle ilgili çıkan bir yazımı konu ederek hakkımda saldırgan ve ölçüsüz bir yazı yayınladı.
Şekeroğlu benim Alman emperyalizminin ajanı olduğumu ve bu ziyaretim için para aldığımı ileri sürdü. Bu meynetsiz bir iddia ve tam bir küstahlıktır! Ben EFFAT, Ver.di, NGG ve IG-Metal'den sendikacıların oluşturduğu delegasyona devetle katıldım. Tek Gıda İş sendikasının misafiri oldum, masraflarımı Almanya Gıda Sendikası NGG Dortmund Şubesi karşıladı.

Dahası Şekeroğlu, ben gazetecilik anlayışımla sadece sizin düşmanlığınızı kazanmadım. Emek, demokrasi, barış ve sosyal adalete en az sizin kadar düşmanca yaklaşan ve benim Ortadoğu haberlerimden en az sizin kadar rahatsız olan, Almanya emperyalist politikalarının uygulayıcısı olan Savunma Bakanı tarafından federal parlemento kürsüsünden taciz edilmiş ve susuturulması istenmiş bir gazeteciyim.
TEKEL'de 12.000 işçi ve onbinlerce tütün üreticisi köylüyü etkileyen girişimin, AB giriş süreci yaptırımları olduğunu ve onbinlerce emekçinin özelleştirme ve neo-liberal politikalara kurban edildiğini, özelleştirmelerde ne üretici ne de işçilerin sosyal güvencelerinin ve istihdam sorunlarının konu edilmediğini ve Ankara hükümetinin siyasi teşeronluk yaptığını, Ankara'da söyledim. Tekellerin Avrupası'nın faturalarının emekçilere ödetildiğini belirttim. Ayrıca tekellerin, bankaların ve piyasanın Avrupası'na karşı çıkılması ve ortak mücadele edilmesi gerektiğine vurgu yaptım.

Beni Bertolt Brecht’i tahrif etmekle itham ediyorsunuz. Hayır ben hiçbir şeye dokunmadım. Siz kör milliyetçilik ve lobicilik yapmak yerine, yüzünüzü Ankara'ya çevirseydiniz; Brecht’in dizelerinin ünlü şairiniz A. Kadir’in tercümesiyle, hak arayan demokratların, sendikacıların, işçilerin ve Kürtlerin dillerinde, en az şiirin kendisi kadar müthiş ve coşkulu bir melodiye dönüştüğünü ve Ankara sokaklarını çınlattığını duyabilirdiniz:
‘Kurtuluş yok tek başına yumruktan ve zincirden!
Ya hep beraber! Ya hiç birimiz!’

Elbette bu, Alman işçi edebiyatının ve sosyalistlerinin gurur tablosu. Ve yaşasaydı Brecht'i sevindirecek bir durumdur. Tıpkı Nazım’ın, Alman işçi kültürüne girmesinin Türkiye sosyalistlerini mutlu ettiği gibi.
Derdimin TEKEL olmadığını iddia etmekte ve dayanışmayı küçümsemekte ve karşı çıkmaktasınız. Tesadüfen ‘N. Brauns ismine rastlamışsınız’(!) Torpilli dokrora çalışmanız gibi amatör ve gülünç. İyi bir araştırmacı olsaydınız görürdünüz. Ben AB'nin pek çok politikasına karşı sürekli yazıyorum. Aralık ayından beri de Ankara'da verilen bu mücadele hakkında defalarca haber yaptık. Hatta son dönemlerde günlük haberler yapmaktayız. Bu yayın politikamız, TEKEL işçilerinin sesinin Almanya'ya taşınmasına katkı sağladı. Almanya'da TEKEL ile ilgili JW, sendikalar ve sosyalist basın dışında haber veren maalesef hala yok. Yani AB’nin tekelci basını bir sosyal harekete dönüşmüş, bu görkemli işçi savaşımına sansür uyguluyor, sessizliğe boğmak istiyor. Bu durumdan siz de çok mutlu olmalısınız. Yoksa onları eleştirir ya da TEKEL işçilerini destekleyen dayanışma haberleri yazardınız. Kaldı ki, Almanya'daki Türk gazeteleri, yani kendi basınınız da dayanışma eylemlerinden, sendika ve işyerlerindeki toplantılardan satır bahsetmiyor. Alın AB ajanlığı ve sefil uşaklığın siyasi zemini ve ‘Murtazaların’ çıkarbirliği. Anti emperyalist söyleminizin arkasında anti-kapitalist ve anti-sömürgeci bir tutum yatmıyor. Modern zamanların nasyonal-demokratlarının sınıf dayanışmasına karşı olmasının sebebi de budur.

Kürt meselesi ve sınıf hareketi konusunda övgüyle bahsettiğim gelişmeleri ‘iç işlere emperyal müdahale’ olarak değerlendiriyor ve Alman tarihi ve Hitler faşizmine sosyolojiden uzak ve populist göndermeler yaparak, beni Nazi potitikası izlemekle itham ediyorsunuz.
Siz ‘eğitimci’siniz. Almanya'da Türkçe'nin ders olması ve anadilde eğitim için mücadele ediyorsunuz. Peki Diyarbakır'da açılan anadil kurslarına ne diyorsunuz? Şiddet kullanarak bu kursları yasaklayan, kursun açıcısı olan sendikacıları cezalandırmaya çalışan anlayışa niçin destek veriyorsunuz? Demokrasinin temel değerleri ülkelere ve uluslara göre farklı mı şekilleniyor?
Ve Makyavilistlik her pahasına, hatta şovenizme tutunarak, hem Diyarbakır'da hem de Hannover'deki okullarda da ‘hepimizin Türk olduğu’ ve hepimizin ‘ne mutlu Türküm diyene’ demesi gerektiğini savunmak değil midir.
Türkiye'de Kürtler ve Kürt sorunu yok mu? Yıllardır ana gündem değil mi? Türk devletinin yıllardır sürdürdüğü savaşın, köy boşaltmaların ve yaşanan göçün etkilerinin, metropollerde önce güvencesiz işletmelere, giderek de sanayi işkollarında işçi sınıfı ve sendikalara yansıdığını ve ‘Türk işçi hareketini’ Kürtleştirdiğini kabul etmiyor ve bunun bir zenginlik ve ilerleme olduğundan yola çıkan yaklaşımı aşağılamaya çalışıyorsunuz?
Hitler faşizmi ve onun davasının bugünkü sürdürücüleri işçi sınıfı hareketinin ulusal olduğunu savunur. Oysa işçilerin mücadelesi ulusal farklılıkları reddeden tahakkümcü ve şovenist bir hareket değildir. Farkları ve çokkültürlülüğü kabul eden, onu tanıyan, zenginlik sayan ve eşitliği savunan, dayanışma prensibi üzerinde yükselen enternasyonalist bir harekettir.
Ve siz sayın Şekeroğlu, bu aptalca ve ırkçı karşı çıkışınızla, ülke çapında ve tüm dünyada itibar ve güvenilirliğini giderek kaybeden AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan’a ve AB'nin neo-liberal politikalarına karşı gelişen birleşik mücadeleyi bölme işlevi görüyorsunuz. Erdoğan sizi tanıyor mu bilmiyorum, ama sizi tanımaktan çok memnun kalacaktır.

Gazete haberimi, NSDAP ve emperyalist savaş suçuyla birleştirerek ithamda bulunuyorsunuz. Tarihimiz sadece faşizmin, militarizmin ve savaşın kirlettiği, başka halkları ve düşünceleri yok sayan, onları baskı altına alan, toplu mezarlara götüren kanlı dönemden ibaret değil. Keza, faşizme karşı hayatlarını ortaya koyan onbinlerce komünistin, sosyal demokratın, sendikacı ve din adamının açık ve gizli, barışçıl ve silahlı mücadelelerine de tanıktır. Son noktada ise, İspanya İç Savaşı'na, Paris Direnişi'ne ve Kızıl Ordu'ya katılarak Hitler faşizmine karşı savaşan yoldaşlarımız, demokratlarımız ve sendikacılarımız var. Biz onların mirasçısıyız.
Bu konuda şahsıma yönelik kirli iddianızı, anti-faşist yazılar ve araştırmalarımdan dolayı Naziler tarafından tehdit ve takip edilen, Solingen katliamını protesto için Münih'te onbinlerce kişilik protesto eyleminin düzenleyicilerinden biri olarak size ithaf ediyorum.
Ve yazımı gene B. Brechtin ‘Dayanışma’ şiiri ile noktalıyorum.

Siyah, beyaz,
kahverengi, sarışın!
bırakın boğazlamayı birbirinizi
Halkları konuşun
göreceksiniz!
Nasıl birleştiğinizi.
İleri bakın ve unutmayın
Gücünüzün nerden geldiğini
Tokken ve açken
Varlıkta ve yoklukta
İleri bakın ve
'dayanışma’yı unutmayın

DR NICK BRAUN

16 Şubat 2010 Salı

İkitelli Tekel işçileriyle dayanışma platformundan TEKEL etkinliği

Türkçe


TEKEL mücadelesinin yerellere taşınmasının pratik olarak uyguluyan ve çeşitli kurum ve kuruluşların ortak iradesi olan TEKEL işçileriyle dayanışma platformu 14 Şubat günü İkitelli de Dostlar parkında bir araya gelerek, TEKEL işçilerin mücadelesinin bir parcası olarak TEKEL işçilerinin sesi oldular. TEKEL işçileriyle dayanışma platformu, TEKEL işçileriyle dayanışmalarını yayarak devam ettirecektir.

Deutsch

Die Kundgebung vom Bündnis der Solidarität mit TEKEL - Arbeiterinnen und -Arbeitern in IKITELLI

Die Solidarität mit TEKEL Kampf wird vom vom Bündnis der Solidarität mit TEKEL - Arbeiterinnen und -Arbeitern in Ikitelli auf die lokalen Ebenen getragen. Dieses Bündniss besteht aus mehrerern Organisation und Gruppen. Im Dostlar Park in Ikitelli ( Arbeiterviertel von Istanbul) fand eine Kundgebung statt. Die anderen Aktivitäten vom Bündnis werden ausgeweitet folgen.













14 Şubat 2010 Pazar

Tekel işçilerinin direnişi

Neoliberal politikalar karşısında işçi sınıfı çeşitli dönemlerde ve ülkelerde bir direniş içerisindedir. Bu direniş işçi sınıfın bilinçine ve örgütlüğüne, ülkedeki somut şartların durumuna göre cılız kalabillirken, bazı yerlerde neoliberal politikalar kısmen de olsa durdurulabildi. Almanya'da Hartz 4 yasaları yürülüğe geçerken, Fransa'daki genç işçilere yönelik hak saldırısı geri püskütülürken, Yunanistan'da bir siyasal bir genel grev hazırlığına girilmiştir. Türkiye'de ise Tekel işçileri onları köleleştiren sisteme ve onun uyguladığı politikalara inat, işçi sınıfının dayanışması takdire şayandır. Bu dayanışma aslında onların tek kurtuluş yoludur. İşçi sınıfı bu baskı ortamında kendi safını belirler ve mücadele içerisinde, hem teorik hem de pratik deneyimler kazanır. Bu bilinç onların ve onlardan sonra gelecek olan kişilerin bu sisteme karşı olan tutumlarını muhakkak değiştirmeye yarar. Aslında bu mücadelenin ne olduğunu, kime karşı, ne için mücadele ettiklerini kavrar işçi sınıfı bu süreçte. Lenin´in de bir çok sefer dediği gibi, fabrikalardaki bir çok duruma ses çıkarmayan işçiler, greve geçtiklerinde beraber mücadele etmeyi ve birlik olmayı ögrenirler.

Önümüzde Tekel işçilerinin sergilemiş olduğu dayanışma ve kararlılık örneği bulunuyor. Onları birer etkisiz eleman haline getirecek olan uygulamalara karşı, 62. günde son derece kararlı bir şekilde direnişe devam ediyorlar. Onların her türlü (maddi ve doğal koşullar) sorunlara karşı bir dayanışma içerisinde bulunmaları, muhakkak güzel günler için bir kıvılcım anlamı taşır. Onların mücadelesi dünya genelinde bir kara bulut olan neoliberal ve kapitalist sisteme karşı insan olmanın bir başkaldırışıdır. Bu başkaldırı Kapitalizmde sadece işçi sınıfının önderlik edebileceği bir isyandır.

İnsanca yaşamak işin mücadele edenlerin böylesine çiğnendiği bu sistemde tek bir kural vardır : Biat etmek ! İşte Tekel işçileri başkaldırdı, sömürüye dur demek için. Onların bu direnişi ayrıca enternasyonal bir dayanışmanın da yolunu açıyor. Avrupa’nın belirli ülkelerinde Tekel işçilerine verilen destek onları daha dirençli kılıyor süphesiz. Ayrıca Türk futbol tribünlerinde açılan pankartlar onların da dayanışma ve mücadele içerisinde işçi sınıfına destek olacağının kanıtıdır. Yani işçi sınıfı mücadele etmeye başladığında ülke ve enternasyonal alanda destekler gelmektedir. Ulusal sınırları bu şekil yıkabilen bir dayanışmanın yolunu açmaktadır işçi sınıfı.

Peki neden Tekel işçilerine destek olmak ve onları bu mücadele içerisinde yalnız bırakmamalı ?

Öncelikle bu çok tartışılan maaş konusuna değinmek isterim. ‘’Bu maaşlar Türkiye koşullarında fazla ‘’ argümanları kesinlikle bu sömürü sistemine ne kadar bağlı olduğumuzun, ne kadar zor durumda olduğumuzun bir göstergesidir. Ülkede asgari ücret açlık sınırının bile altında olduğu halde buna karşı çıkamayan, her yıl yapılan 10 liralık zamların ardından sevinen ama onun ardından gelen zamların farkında olmayan, biat kültürü içerisinde etkisiz eleman haline getirilmiş bireylerin ve toplumun bu duruma sessiz kalmasından kaynaklanıyor bu durum. 4C uygulamasıyla beraber bu işçilerin aslında birer köle haline getiriyor bu sistem. Amaçları maaşları yaşam sınırına kadar düşürmek ve emekten çalarak kendi kârını yükseltmek. Bu bir kapitalist düşünce sistemidir ve insanca yaşamak isteyenlerin emeklerine ve haklarına tamamen aykırıdır. İnsanları yavaş yavaş, gizli gizli mahkum eden bir sistemdir bu. Açıkça ne yapmak istediklerini halka anlatmazlar. Ama medya aracılığı, kuralları, yasalları, değer yargıları, ideolojileri, dinleri ile onları türlü yalanlarla manipüle edip, kartlarını oynarlar. Yaşam standartlarının düşürülmesini sağlaman için, işçi sınıfının diğer kesimlerini TEKEL işçilerine düşman etmeye çalışırlar. Yıllarca savundukları, Ülkenin birlik ve beraberliğini bilerek aslında bölenler olanlardır. Kürtü, Türkü, Lazı, Çerkezi bölen onlardır, işçiyi bölmeye çalışanda onlardır.

İşte burada bize düşen görev işçi sınıfını bilinçlendirmektir. Onların oyunlarını bozmak ve bu mücadeleye atılmaktır. Bu süreç uzun ve sancılı geçebilir, gün gelir umutsuzluğa sürüklenenler olabilir ama sabırlı ve kararlı olduğumuz takdirde bu direniş zaferimiz olacaktır. Devrimci kadroların işçi sınıfının mücadelesinin dinamiklerinden uzak duran bir çok yapılanma yıllarca işçi sınıfını red ederek politika yapmaya çalışırken, kadroları da buna uygun olarak işçi sınıfına tepeden bakan bir hale gelmiştir. İşçi kuyrukçuluğu yapan örgütler ise, işçi sınıfının mücadelesinde, bu mücadelenin siyasallaşması için taleplerin siyasallaşması ve işçi sınıfın konsey, grev komitesi, işçi komiteleri gibi kendi örgütlenmeleri kurması gerektiği noktasında en ufak bir çaba bir harcamamışlardır. İşte tam da bu eksiklik şu durumda TEKEL mücadelesinin kaderi belirleyecek noktadır.

Rojhat Baran

13 Şubat 2010 Cumartesi

Deutschland und der TEKEL Kampf

Nick Brauns, Journalist und Aktivisit des Berliner TEKEL Komitees

1)Was macht das TEKEL Komitee in Berlin?

Das Berliner Solidaritätskomitee mit dem Tekel-Streik wurde von über einem Dutzend sozialistischer und antifaschistischer Organisationen und Parteien, migrantischer Vereine und Kulturorganisationen gebildet. Ihm gehören auch eine Reihe gewerkschaftlicher Aktivisten und Vertrauensleute an und mehrere Abgeordnete der Partei DIE LINKE aus dem Bundestag und dem Berliner Landtag unterstützten unsere Arbeit. Wir haben bislang zwei Kundgebungen mit jeweils 120 bis 150 Teilnehmern in Berlin-Kreuzberg, einem Stadtteil mit einer großen türkisch-kurdischen Migration, durchgeführt. Eine dritte Kundgebung ist für den nächsten Mittwoch geplant. Auf den Kundgebungen haben unter anderem Teilnehmer von Solidaritätsdelegationen zu den Tekel-Arbeitern in Ankara von ihren Erfahrungen berichtet und es wurden Filme vom Tekel-Kampf gezeigt. Wir haben zehntausende Flugblätter verteilt u.a. vor Berliner Großbetrieben und auf einer Kundgebung der Gewerkschaft ver.di zur laufenden Tarifrunde im öffentlichen Dienst. So wollen wir die Kolleginnen und Kollegen über den Tekel-Kampf informieren, sie zur Teilnahme an unseren Solidaritätsaktionen aufrufen und Geld für den Streikfonds der Tekel-Arbeiter sammeln. Als nächstes planen wir, auf einem großen Platz in Berlin ein Zelt ähnlich wie die Zelte der Tekel-Arbeiter vor der Türk-Is-Zentrale aufzubauen. Bei so einer Dauermahnwache wollen wir auch Filme über den Tekel-Kampf zeigen.

2)Warum ist der TEKEL Kampf in Deutschland wichtig?

Der Tekel-Kampf ist Teil des europa- und weltweiten Kampfes gegen den Neoliberalismus. Die Tekel-Privatisierung ist auch eine Folge der EU-Politik, die dies von der Türkei als Beitrittskriterium verlangt. Mit dem Vertrag von Lissabon ist der Neoliberalismus quasi zum europäischen Verfassungsgrundsatz erklärt worden. Hier in Deutschland wurde vor fünf Jahren Hartz IV für Arbeitslose eingeführt. Das ist ein Status, in dem Arbeiter zu sogenannten 1-Euro-Jobs gezwungen werden können. Der 4/c-Status, den die Regierung den Tekel-Arbeitern geben will, ist das türkische Gegenstück zu Hartz IV. In beiden Fällen geht es darum, einen Niedriglohsektor aus fast rechtlosen Arbeitssklaven zu bilden, um damit die Löhne insgesamt bis ans Existenzminimum zu drücken. Die Tekel-Arbeiter zeigen uns, wie sich dagegen Widerstand organisieren lässt. In Deutschland sind politische Streiks, Solidaritätsstreiks und Generalstreiks ebenso wie in der Türkei verboten. Aber während hier die Linkspartei im Parlament um das Recht auf Generalstreik bettelt, nimmt sich die türkische Arbeiterbewegung trotz der Drohungen durch die Regierung einfach dieses Recht. Davon können wir in Deutschland lernen. Wir müssen lernen, mit unserer Regierung auch türkisch und kurdisch zu sprechen!

3)Wie wird die Haltung von AKP Regierung gegen TEKEL Arbeiter in Deutschland bewertet?

Die allermeisten Menschen wissen überhaupt nichts vom Tekel-Kampf, weil bis heute außer der sozialistischen Presse keine der großen Tageszeitungen darüber berichtet hat. Hier halten die Menschen Erdogan für einen demokratischen Reformer, weil er in der Presse so präsentiert wird. Aber diejenigen, die wir mit unseren Flugblättern und den Artikeln in der sozialistischen Presse erreichen, sind alle empört über die Arbeiterfeindliche und undemokratische Politik der AKP-Regierung. Jeder, dem wir davon erzählen, ist spontan solidarisch mit den Tekel-Kollegen.


Helga Scmid, Gewerkschafterin und Aktvistin des Münchener TEKEL Komitees

1)Was macht das TEKEL Komitee in München

Zunächst muss man sagen, dass das Münchner Komitee zur Unterstützung des Kampfes der Arbeiter/innen bei TEKEL, in der verschiedene linke Organisationen und aktive Gewerkschafter/innen zusammenarbeiten, ein kleines Bündnis ist und von daher in seinen Einfluss- und Aktionsmöglichkeiten eingeschränkt ist. Es hat sich zum einen zum Ziel gesetzt, den Kampf der TEKEL-Arbeiter und den Kampf der türkischen Arbeiterklasse gegen die AKP-Regierung in München bekannt zu machen. Bisher berichtet ja nur die Junge Welt, eine linke Tageszeitung, über deren Kampf. Dafür soll es Ende Februar eine Informations- und Solidaritätsveranstaltung geben.
Auf der anderen Seite versucht das Komitee konkrete Solidaritätsaktionen durchzuführen - so hat das Komitee eine kleinere Kundgebung vor dem türkischen Konsulat veranstaltet - und diverse Gewerkschaftsgliederungen aus IG-Metall und ver.di zu Stellungnahmen zu bewegen – wie Solidaritätserklärungen, Spenden zur Unterstützung des Kampfes und Teilnahme an einer internationalen Gewerkschaftsdelegation.

2)Welche Erfahrung der Arbeiterklasse in Europa ist für TEKEL Kampf relevant?

Ich denke wir haben hier – gerade in Deutschland – schon zu oft die Erfahrung gemacht, dass die Gewerkschaftsverantwortlichen allzuoft bereit sind, statt die volle Kampfkraft der Arbeiterklasse zu entfalten, um die Forderungen durchzusetzen – es sei nur mal wieder auf den Tarifverhandlungen im öffentlichen Dienst verwiesen, der derzeit in Deutschland läuft – lieber faule Kompromisse mit den Unternehmern eingeht, um den Standort Deutschland nicht zu gefährden!
Was die Entschlossenheit der türkischen Kollegen/innen von TEKEL erreicht hat, dass nämlich alle Gewerkschaftsorganisationen – auch eher konservativ ausgerichtete Gewerkschaftsströmungen – gemeinsam zu einem Aktionstag, d.h. zu einem politischen Massenstreik gegen die Regierung aufgerufen haben, davon sind wir hier in Deutschland weit entfernt. Trotzdem möchte ich Euch sagen, seit auf der Hut, vertraut nicht zu sehr auf die Gewerkschaftsverantwortlichen, die Euch einreden wollen, dass der Kampf nun zu Ende sei! Um den Kampf erfolgreich weiterführen zu können, ist es notwendig, dass Ihr eigene Strukturen aufbaut, mit dem ihr den Kampf unter Eurer eigenen Kontrolle weiterfortführen könnt, wie Streikkomitees lokal, regional und national koordiniert.

3)Was ist für Sie die Perspektive der internationalen Solidarität zwischen Arbeiterklasse in der Türkei und Deutschland?

Ich denke das betrifft verschiedene Ebenen:
Zum ersten: Wie oben schon angedeutet hat der Kampf der türkischen Arbeiter/innen die Führungen aller Gewerkschaften – ob eher staatstragend oder kämpferisch – dazu gezwungen gemeinsam einen politischen Massenstreik zu organisieren, von dem wir in Deutschland nur träumen können! Aber das zeigt uns gerade hier in Deutschland, dass es möglich ist, gegen Privatisierung und Verschlechterungen der Arbeits- und Lebensbedingungen, allgemein gesprochen gegen die Abwälzung der Krisenlasten auf dem Rücken der Arbeiterklasse und der gesamten lohnabhängig Beschäftigten, zu handeln und die Gewerkschaften in die Einheitsfront gegen die Regierung und Kapitalisten zu zwingen. Von daher ist es sehr wichtig als ersten Schritt, dass über diesen Kampf in Deutschland informiert wird.
Zum anderen: Gleichzeitig wissen wir ja alle, dass in Zeiten der sog. Globalisierung, die Unternehmen ihre Produktion in sogenannte Billiglohnländer verlagern, um in der Jagd um neue Profite, günstiger produzieren zu können und sich damit einen Konkurrenzvorteil zu sichern. Was wiederum dazu führt, dass auf die Arbeitsbedingungen in ihren jeweiligen Standorten, sei es in Deutschland oder sonstwo in Europa, Druck ausgeübt wird. Insofern sehe ich das als einen Kampf gegen den gemeinsamen Gegner, das Kapital. Wir werden nur weiterkommen, wenn wir – die lohnabhängig Beschäftigten - uns über die nationalen Grenzen hinweg, solidarisieren und gemeinsam handeln. Begrüßenswert wäre es von daher, wenn dies dazu führen würde, dass wir über die Grenzen hinweg, gemeinsame Strukturen aufbauen könnten, in denen wir unsere Erfahrungen austauschen, uns gegenseitig beraten und gemeinsame Aktionen besprechen könnten – durchaus auch mit der Perspektive, ob es nicht notwendig ist über ein anderes Gesellschaftssystem nachzudenken, das ohne Profit und Ausbeutung des Menschen durch den Menschen auskommt.

Wir sammeln auch Spenden für die Streikkasse der Tekel-Arbeiter und wir fordern die Kollegen auf, Solidaritätsbotschaften an die Gewerkschaft Tekgida-Is und Protestfaxe an den türkischen Ministerpräsidenten zu schicken.


Interview: Suphi Toprak

Tekel işçileriyle dayanışma

Tekel işçilerinin direnişi dünya çapında yankılanıyor. Almanya’daki dayanışma faaliyetleri içinde yer alan Suphi Toprak, Berlin Tekel İşçileriyle Dayanışma Komitesi üyesi, gazeteci Nick Brauns ve Münih Tekel İşçileri ile Dayanışma Komitesi üyesi, sendikacı Helge Schmid ile Sendika.Org için bir söyleşi yaptı.

4C BURADAKİ HARTZ 4’ÜN TÜRKÇESİDİR
(Nick Brauns, gazeteci, Berlin Tekel İşçileriyle Dayanışma Komitesi üyesi)


Berlin Tekel İşçileriyle Dayanışma Komitesi nasıl oluşturuldu, bugüne kadar neler yaptı?

Nick Brauns: Berlin Tekel Grevi ile Dayanışma komitesi bir düzineden fazla sosyalist, antifaşist örgütler ve partiler, göçmen dernekleri ve kültür örgütleri tarafından kuruldu. Buna dahil olan sendika aktivistleri, işçi temsilcileri ve Almanya Meclisi ile Berlin Eyalet Meclisi üyesi birçok sol parti milletvekili bizim çalışmalarımızı destekliyor.

Şimdiye kadar iki defa, Türk ve Kürt göçmenlerin yoğunlukla yaşadığı Berlin-Kreuzberg’de 120 ile 150 kişinin katılımıyla gösteriler yaptık. Üçüncü gösterimizi gelecek Çarşamba için planladık. Ankara’ya giden dayanışma delegasyonunun üyeleri bu gösterilerde konuştu, Tekel mücadelesiyle ilgili filmler gösterdik. Berlindeki büyük fabrikaların önünde ve kamu çalışanlarının toplu iş sözleşmelerinin yürüten Ver.di sendikasının bir mitinginde on binlerce bildiri dağıttık. Bu şekilde iş arkadaşlarını Tekel mücadelesi hakkında bilgilendirmek, dayanışma etkinliklerimize katmak ve Tekel işçilerinin grev kasası için bağış toplamak istiyoruz.

Ayrıca iş arkadaşlarımıza Tek Gıda-İş’e dayanışma metinleri, Türk başbakanına da protesto metinleri yazmalarını söylüyoruz. Bir sonraki planımız, tıpkı Ankara’daki Türk-İş merkezi önündeki gibi Berlin’deki merkezi büyük bir meydanda çadır kurmak. Çadırda Tekel mücadelesi üzerine filmleri göstereceğiz ve sürekli bir şekilde çeşitli etkinliklerle orada bulunacagız.

Tekel mücadelesinin Almanya için önemi nedir? Neden bu kadar önemsiyorsunuz?

Tekel mücadelesi dünya ve Avrupa çapında neoliberalizme karşı yürütülen mücadelenin bir parçasıdır. Tekel’in özelleştirilmesi Türkiye'nin üye olmak için kabul ettiği AB politikalarının bir sonucudur. Lizbon antlaşmasıyla neoliberalizm Avrupa Anayasası’nın temeli oldu. Bundan 5 yıl önce işşizler için Hartz 4 yürülüğe konuldu. Bu işçilerlere 1 avroya çalışma zorunluluğu getirdi. Hükümetin Tekel işçilerine dayatmaya çalıştığı 4C buradaki Hartz 4’ün Türkçesidir. Her iki durumda da düşük ücretli sektörlerden hiçbir hakkı olmadan çalışan iş köleleri yaratmaya, böylelikle maaşları yaşam sınırına kadar düşürmeye çalışıyorlar.

Tekel işçileri bize direniş nasıl örgütlenir gösteriyorlar. Almanya'da da siyasal grevler, dayanışma grevleri ve genel grev Türkiye'deki gibi yasak. Ama Parlamento'da sol parti genel grev hakkı için yalvarırken, Türk hükümetinin tehditlerine rağmen Türk işçi sınıfı bu hakkını kendi gücüyle elde ediyor. Biz Almanya'da bu durumdan öğrenebiliriz. Kendi hükümetimizle Türkçe ve Kürtçe konuşmayı ögrenmemiz gerekli!

AKP hükümetin tavrı Almanya'da nasıl değerlendiriliyor?

Çoğunluk Tekel mücadelesinden bihaber, çünkü sosyalist basın dışında medyanın büyük gazeteleri bundan bahsetmiyor. Buradaki insanlar Erdoğan’ı bir demokratik reformist olarak değerlendiriyor, çünkü basında böyle gösteriliyor. Ama bildirilerimizle ya da sosyalist basındaki makalelerimizle kendimizi anlatabildiğimiz insanlar, AKP hükümetinin işçi düşmanı ve antidemokratik siyasetinden epeyce rahatsız. Olanları anlattığımız herkes, anında Tekel işçileriyle dayanıştığını söylüyor.

Bize Münih Tekel İşçileriyle Dayanışma Komitesi’ni kısaca tanıtır mısınız?

Helge Schmid: İlk önce belirtmek gerekir ki, Tekel işçilerinin mücadelesine destek veren Münih Komitesi, çeşitli sol örgütlerin ve aktif sendikacıların bir araya gelmesiyle oluşan küçük bir komite ve eylem ve etki alanı kısıtlı. Hedef olarak kendine Münih'te, TEKEL işçilerinin AKP hükümetine karşı mücadelesini tanıtmayı belirledi. Şimdiye kadar sadece sol bir gazete olan Junge Welt gazetesi bu mücadele hakkında yazıyor.

Biz şubat ayının sonunda, bir bilgilendirme ve dayanışma etkinliği düzenlemek istiyoruz. Diğer taraftan komite somut dayanışma etkinliği düzenlemeli. Türk konsolosluğu önünde bir küçük gösteri düzenledi ve IG Metal ve Ver.di gibi sendikaların bu konuyla ilgili açıklama yapması, Tekel mücadelesini desteklenmesi ve bağış yapmaları için mücadele verdi.

Avrupa’da işçi sınıfının Tekel mücadelesi için önem taşıyan bir deneyimi var mı?

Biz burada yani Almanya'da birçok sefer şu deneyimi yaşadık; taleplerin gerçekleştirilmesi için işçi sınıfının tüm mücadele gücünün kullanılması yerine sendika sorumlularının antlaşmaya hazır olmaları. Şu an Almanya'da yürütülen kamu çalışanlarının toplu iş görüşmelerine dikkat çekmek gerekli diye düşünüyorum. ‘Almanya'nın milli çıkarlarına zarar vermemek’ gerekçesiyle anlaşılıyor.

Tekel'deki Türk işçilerinin kararlıkları ile ulaştıkları durum, tüm sendikalarla, muhafazakar sendikalar da dahil, bunlarla birlikte ortak bir eylem günü yapılması, yani aslında siyasal bir grev durumuna biz Almanya'da epey uzağız. Buna rağmen şunu diyebilirim. Dikkatli olun, sendika yöneticilerine güvenmeyin, onlar size bu mücadelenin bittiğini söyleyecekler! Mücadeleyi başarıyla devam ettirmek için, kendi yapılanmanızı kurmanız gerekli. Bu yapılanma ile mücadeleyi kontrol altına alabilirsiniz. Tıpkı yerel, bölgesel ve ülke çapında grev komiteleri aracığıyla koordine edilmesi için mücadele verilmesi gibi.

Türk ve Alman işçi sınıfı arasında enternasyonal dayanışmasının perspektifi nedir sizce?

Bu birkaç değişik noktadan bakmak gerekli. Birincisi, yukarıda değinildiği gibi, Türk işçi sınıfının ister hükümet yanlısı ister mücadeleci sendikaların hepsini birlikte siyasal bir grev için hareket geçirilmesi durumunu Almanya'da ancak hayal edebiliriz! Aslında bu da bize Almanya'dakilere özeleştirmelere, çalışma ve yaşam şartlarının kötüleştirilmesine, genel olarak söylersek, krizin yüklerini işçi sınıfının ve çalışan tüm kesimlerin boynuna yüklenmesine karşı mücadele etmenin mümkün olduğunu göstermektedir. İşçilerin sendikaları hükümete karşı birleşik işçi cephesine zorlamasıyla oluşan bir durumu görüyoruz. Bu yüzden ilk olarak bu mücadelenin Almanya'da gündeme taşınması önemlidir.

Diğer bir taraftansa biliyoruz ki küreselleşme denilen bu zamanlarda, şirketler kendi üretimini ucuz iş gücünün olduğu ülkelere götürmektedir. Çünkü yeni kârları yakalayabilmek, daha ucuza üretebilmek ve rakiplerine karşı bir avantaj etmek istiyorlar. Bunun sonucu olarak da Almanya'da ve Avrupa'daki çalışma şartları kötüleştiriliyor.

Ben burada ortak bir düşmana, yani sermaye sınıfına karşı bir mücadele görüyorum. Biz işçiler, maaşlı çalışanlar ulusal sınırları aşararak dayanışmalı ve ortak hareket etmeliyiz. Bu mücadele sonucunda sınırları aşarak, tecrübelerimizi paylaşabilceğimiz, karşılıklı olarak birbirimize danışacağımız, ortak eylemleri konuşabilceğimiz ortak yapıların ortaya çıkması durumu epey faydalı bir sonuç olur. Bunların içinde kâr mekanizmaların olmadığı, insanın insan tarafından sömürülmediği bir toplumsal düzen üzerine tartışmaları da yürütmek, böylesi perspektif geliştirmek gerekli.

[Bu söyleşi Suphi Toprak tarafından Almanca olarak gerçekleştirilmiş, yine Toprak tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir]